“Davacı vekili; müvekkili tarafından … Gıda … Ltd. Şti. aleyhine rücuen alacak davası açıldığını, dava sırasında anılan şirketin tür değiştirerek “….. Gıda” olarak ticari işletmeye dönüştüğünün ve bu ticari işletmenin de ticaret sicilinden terkin edildiğinin öğrenildiğini, rücu davasında taraf teşkilinin sağlanabilimesi için mahkeme tarafından ihya davası açılması için süre verildiğini ileri sürerek “… … Gıda”nın ihyasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
İlk derece mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; … Gıda … Turz. Ltd. Şti.’nin tür değiştirerek “… …” olarak ticari işletmeye dönüştüğü, bu ticari işletmeyi işleten tacirin ise tek taraflı talep sonucu ticaret sicilinden terkin edildiği, ihya kararının yalnızca tüzel kişiliğe haiz şirket veya kooperatiflere ilişin verilebileceği, bu nedenle gerçek kişi tacirler yönünden ihyanın mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
…Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre davacı vekili tarafınca yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.”
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin …09.2018 tarihli, E. 2018/2927 K. 2018/5083 sayılı ilâmı.
“Davacı vekili, B.. M.. Bade Tekstil Mümessillik ve Ticaret aleyhine açtıkları iflas davası devam ederken firmanın 31.03.2009 tarihinde ticaret sicilinden terkin edildiğini ileri sürerek, şahıs şirketinin ihyasını talep ve dava etmiştir.
Davalı Ticaret Sicil Memurluğu vekili, davanın reddini istemiştir.
Davalı B.. M.. vekili, ticari işletmenin tüzel kişiliğinin olmadığını, davacının alacağını tahsil etmesi için müvekkilinin yeniden tacir sıfatı kazanmasına da ihtiyaç bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, gerçek kişinin iflasının ancak tacir olması halinde mümkün olduğu, tacirlik sıfatının ise ticaret sicil kaydı ile belirleneceği, davalı şahıs işletmesinin ticaret siciline kayıtlı olmasına göre bu sıfatı haiz olduğu, her ne kadar tüzel kişiliği yok ise de, iflas davası yönünden tacir sıfatının tespiti için ticaret siciline kaydedilmesi yönünden ihya davası açılabileceği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı B.. M.. vekili temyiz etmiştir.
Dava, ticaret sicilinden terkin edilen gerçek kişiye ait ticari işletmenin yeniden ihyası talebine ilişkin olup, mahkemece yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 12/1. maddesine göre bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bu tanıma göre, bir gerçek kişinin ticaret sicilinden işletmesini terkin ettirmiş olması, koşulları varsa kendisinin tacir sıfatına etkili değildir. Bu durumda, sağ olmakla hak ehliyetine sahip bulunan davalının tekrar ticaret siciline kaydı için işbu ihya davasının açılmasında hukuksal yararın bulunduğundan söz edilemez. Davalı gerçek kişi aleyhindeki İflas davasının açıldığı mahkemece İİK’nın 44. maddesi hükmünün nazara alınarak davalı gerçek kişi aleyhine iflas davası açılıp açılamayacağının takdir edilmesi tabiidir. Tüm bu hususlar gözetilerek, yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.“
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.01.2014 tarihli, E. 2013/10054 K. 2014/361 karar sayılı ilâmı.
“Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 6102 sayılı Kanun’un 12 nci maddesinin birinci fıkrasına göre bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa kendi adına işleten kişiye tacir denildiği, bu tanıma göre bir kişinin ticaret sicilinden işletmesini terkin ettirmiş olmasının, koşulları varsa kendisinin tacir sıfatına etkili olmadığı, bu durumda sağ olmakla hak ehliyetine sahip bulunan davalının tekrar ticaret siciline kaydı için işbu ihya davasının açılmasında hukuksal yararın bulunduğundan söz edilemeyeceği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.01.2014 tarih, 2013/10054 E. ve 2014/361 K. sayılı ilamının emsal nitelikte olduğu, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı bulunduğu gerekçesiyle davalının istinaf talebinin kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, şirketin ihyası istemine ilişkin açılan davada … kişi tacirin işletmesinin ticaret sicilinden terkin edilmiş olmasının tacir sıfatına etkili olup olmadığı ve bu taleple açılan ihya davasında hukuki yararın bulunup bulunmadığı noktasında toplanmıştır.
Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 … maddesinde yer … sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.”
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.03.2024 tarihli, E. 2024/1193 K. 2044/1994 karar sayılı ilâmı (Eklenme Tarihi: 2024-01-06).
Bölge Adliye Mahkemesi Kararları
“Dava, derdest dava dosyası nedeniyle tüzel kişiliğinin ihyası istemine ilişkindir. Mahkemece ticaret sicilinden terkin edilen gerçek kişi ticari işletme için ihya davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davacı vekili ihyası talep edilen şirketin lehine ipotek tesisedilen şirketin … Ltd. Şti. olduğunu ve bu şirketin ihyasını talep etmekte hukuki yararı bulunduğunu ileri sürmektedir. Somut olayda ihyası talep edilen ve Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2019/… Esas sayılı dosyası ile aleyhine ipotek terkini için dava açılan … Ltd. Şti. 29/12/2016 tarihinde tür değişikliği ile … … unvanı ile gerçek kişi ticari işletme kaydı ile tescil edildiği ve 05/01/2017 tarihinde ticareti terk tescil edilerek sicil kaydının kapatıldığı görülmüştür. Bir ticaret ortaklığı hukuki şeklini değiştirmesinde hukuken bir engel bulunmayıp, değişiklik yapılması halinde yeni türe dönüştürülen ortaklık eskinin devamıdır. Yeni türe dönüştürülen ortaklığın, eski tür zamanındaki haklarında, alacak, borç ve yükümlülüklerinde hiçbir değişiklik olmadan yeni türde de devam eder. Burada hukuki kişilik tek olup, aynı tüzel kişi yani ticaret ortaklığı başka bir ticaret ortaklığına dönüşmektedir. Hukuki kişi tek olduğundan tür değiştirmede mal varlığı devri yoktur. Eski hukuki ortaklık ne feshedilir, ne münfesih olur ne de tasfiyeye tabi tutulur. İşlemler sonunda bir ticaret ortaklığı sadece başka bir türe dönüşür (Reha Poroy, Ünal Tekinalp, Ersin Çamoğlu, Ortaklık Hukuku I, İstanbul 2014, s.167, 168). Tür değiştirme bir ana sözleşme değişikliği niteliğinde olduğundan, şirketin tüzel kişiliği ve hukuki ilişkileri değişmez, eski şirkete ait tüm hak ve borçlar, yeni şirketin doğması ile yeni şirkete geçer. Burada bir külli halefiyet durumu söz konusu değildir, çünkü tür değiştirmede aynı şirket tür değiştirmeden önce yüklendiği borçlardan yeni hukuki türü içinde de ve aynı tüzel kişi sıfatıyla sorumlu kalmaktadır (Hasan Pulaşlı Şirketler Hukuk Şerhi Cilt I, Ankara 2011, s. 261, 261).” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E:2017/247, K:2018/229, T:14.02.2018). Buna göre tür değiştirmede eski şirketin devamı niteliğinde olan yeni şirketin ticaret sicil kaydının terkin edilmesi halinde eski şirketin ihyası mümkün olmayıp, ancak yeni şirketin ihyası talep edilebilecektir. Bu durumda davacı ancak tür değişikliği sonucu oluşan gerçek kişi ticari işletme kaydının ihyası talep edebileceğinden mahkemece talebinin gerçek kişi ticari işletmenin ihyası olarak değerlendirilmesi isabetlidir. 6102 sayılı TTK’nin 12/1. maddesine göre bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişiye tacir olup, buna göre bir gerçek kişinin ticaret sicilinden işletmesini terkin ettirmiş olması koşulları varsa kendisinin tacir sıfatına etkili olmayacağından sağ olan ve hak ehliyetine sahip bulunan gerçek kişinin tekrar ticaret siciline kaydı için ihya davasının açılmasında hukuksal yarar bulunmadığından (Y11 H.D’nin 06/02/2019 tarih ve E:2019/81-K:2019/916) mahkemece davanın hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle istinaf sebepleri yerinde görülmeyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin 26.11.2020 tarihli, E. 2020/1975 K. 2020/356 sayılı ilâmı.
“TTK’nın 547. maddesi ve geçici 7. maddesi uyarınca ihyasına karar verilmesi söz konusu olan tacir gerçek kişi tacir değil, ticaret şirketleridir. Yani, ihya talebi sadece ticaret şirketleri ve kooperatifler hakkında istenebilir. Çünkü, ticaret sicilinden terkin edilen şirketin taraf ehliyeti sona erer. Hukuki yararı bulunanlar, şirketin sicil kaydının ihyasını talep edebilirler. Gerçek kişi tacirler ise, ticari işletmelerini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır. Gerçek kişi tacirin ticaret sicilinden işletme kaydını ve dolayısıyla tacir kaydını terkin ettirmiş olması, gerçek kişi tacirin taraf ehliyetini ortadan kaldırmayacağından, gerçek kişi tacirin ticaret kaydının ihyası talep edilemez. Gerçek kişi tacirin ölümü halinde, yasal mirasçılarına dava yöneltilmesi mümkün olduğundan, gerçek kişi tacirin ölmüş olması nedeniyle de ticaret sicil kaydının ihya edilmesi söz konusu olamaz. İlk derece mahkemesince “şahıs şirketi”nden söz edilmiş ise de hukukumuzda böyle bir kavram yoktur. “Gerçek kişi tacir” vardır. Gerçek kişi tacirle ilgili olarak da TTK’nın 547 ve geçici 7. maddelerinde, ihya kurumuna yer verilmemiştir. Gerçek kişi tacir için ihya talebinde bulunulamayacağından davanın yukarıdaki gerekçeyle reddine karar verilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinde hukuki kavram hataları yapıldığından, kararın gerekçesinin bu şekilde resen düzeltilmesi gerekmiştir.“
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 19.11.2020 tarihli, E. 2020/775 K. 2020/1222 sayılı ilâmı.
“Mahkemece ticaret sicilinden terkin edilen gerçek kişi ticari işletme için ihya davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davacı vekili ihyası talep edilen gerçek kişi tacirin ihyasını engelleyen bir kanun hükmü bulunmadığını, derdest dava ihyasını talep etmekte hukuki yararı bulunduğunu ileri sürmektedir. Somut olayda ihyası talep edilen ve İstanbul Anadolu 19. İş Mahkemesi’nin 2024/… Esas sayılı ile dosyası ile aleyhine dava açılan … Marketler … gerçek kişi ticari işletme kaydı ile tescil edildiği ve 02/04/2012 tarihinde ticareti terk tescil edilerek sicil kaydının kapatıldığı görülmüştür. 6102 sayılı TTK’nin 12/1. maddesine göre bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişiye tacir olup, buna göre bir gerçek kişinin ticaret sicilinden işletmesini terkin ettirmiş olması koşulları varsa kendisinin tacir sıfatına etkili olmayacağından sağ olan ve hak ehliyetine sahip bulunan gerçek kişinin tekrar ticaret siciline kaydı için ihya davasının açılmasında hukuksal yarar bulunmadığından (Y.11. H.D’nin 06/02/2019 tarih ve E:2019/81-K:2019/916) mahkemece davanın hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamıştır.“
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin 05.11.2024 tarihli, E. 2024/1556 K. 2024/1603 sayılı ilâmı (Eklenme Tarihi: 2025-01-29).
“Dava, ticaret sicilinden terkin edilen iktisadi işletmenin TTK’nın 547.maddesi hükümlerine göre ihyası istemine ilişkindir. … İktisadi İşletmesi’nin sicile 06/11/2023 tarihinde tescil edildiği, 01/03/2024 tarihli yönetim kurulu kararı ile faaliyetine son verildiği ve terkin işleminin 14/03/2024 tarihinde sicil gazetesinde ilan edildiği, işletme adına tescilli olan … isimli geminin devri tamamlanmadan terkin işlemi yapılması nedeniyle iktisadi işletmenin … İktisadi İşletmesi’nin adına kayıtlı … isimli geminin satış ve devir işlemleriyle sınırlı olmak kaydıyla iktisadi işletmenin ihyası talebinde bulunulduğu, mahkemece yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. İhya davası, şirketin tamamlanmamış tasfiyesinin tamamlanmasını sağlayan bir müessesedir. Şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden terkin edilmesiyle sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için de tasfiye işlemlerinin eksiksiz tamamlanması gerekir. Şayet, tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmış ise, tüzel kişilik ticaret sicilinden terkin edilmiş olsa dahi, şirketin ihyası sağlanarak, tüzel kişiliğin davalara taraf edilmesi mümkündür. Tasfiye süreci; ya tasfiye memuru atanarak, ya da şirket ana sözleşmesinde düzenleme var ise şirket ortaklarınca yerine getirilebilir. Bu sebeple tüzel kişiliği sona ermiş şirketin hak ehliyetinin ve bu kapsamda davada taraf ehliyetinin varlığından söz edilemez. Feshedilmekle tüzel kişiliği sona eren şirketin, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulacağından, münfesih tüzel kişiliğin, gerek yargıda gerekse diğer resmi merciler önünde temsil edilebileceğinden bahsetmek olanaklı değildir. Dolayısıyla tasfiyesi tamamlanıp ticaret sicilinden silinmek suretiyle hukuk alemindeki varlığı sona eren münfesih şirketin taraf olma ehliyeti de bulunmamaktadır. Açıklandığı üzere şirket ihya davası, tüzel kişiliğin tekrar kazanılması üzerine açılan davadır. Somut olayda davacı tarafından, ticaret sicilinden terkin edilen iktisadi işletme hakkında ihya talebinde bulunulmuş ise de, belirtilen vakfa ait iktisadi işletme, vakıftan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olmadığı gibi maddi ve gayrimaddi unsurları bünyesinde barındıran iktisadi bir değer olarak, bir hukuk sujesi de değildir (Prof. Dr. Rıza Ayhan, Prof. Dr. Hayrettin Çağlar, Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar, 11. Bası, sayfa 93). Şirketlerin tüzel kişiliğinin yeniden canlandırılmasını (ek tasfiye/ihya) düzenleyen TTK’nun 547. ve Geçici 7. maddelerinde, iktisadi işletme kaydının ihyası kurumuna yer verilmemiştir. Hal böyle olunca, TTK.nun 547. ve Geçici 7. maddelerinde düzenlenen ihya ve ek tasfiye müesseselerinin tüzel kişiliği bulunan ticaret şirketlerine özgü olduğu, vakfa ait iktisadi işletme kaydının ticaret sicilinden terkin edilmiş olmasının, iktisadi işletmenin sahibi olan vakfın taraf ehliyetini ortadan kaldırmayacağı, ticaret sicilinden kaydın silinmesi halinde, hak ve fiil ehliyeti sona ermediği dikkate alındığında aleyhine dava açtığı iktisadi işletmelerin ihyasını ve ticaret siciline yeniden tescilini istemesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına, bahsi geçen hata nedeniyle yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.“
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 10.03.2025 tarihli, E. 2024/1927 K. 2025/367 sayılı ilâmı (Eklenme Tarihi: 2025-04-21).
İlk Derece Mahkemesi Kararları
“Dosyada yapılan incelemede çıkartılan … Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarına göre … sicil numarasında kayıtlıyken 30.04.2009 tarihinde terkin edilen ve 06.05.2009 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilenin bir tüzel kişi değil, gerçek kişi tacir hüviyetinde olduğu anlaşılmıştır.
6102 sayılı yasanın 547.maddesi uyarınca eksik tasfiye halinde ihya talep edilebileceği, anonim şirketler için öngörülen bu düzenlemenin 6102 sayılı yasanın 643.maddesi yollamasıyla limited şirketler içerisinde uygulanacağı sabit olup, yine 6102 sayılı yasanın geçici 7.maddesi uyarınca yapılan terkin işlemlerinde de yine anonim, limited ve kooperatifler için 5 yıllık süre içerisinde bu maddeye dayalı sicilden terkin edilenler yönünden, menfaati bulunan ortakları, alacaklıları veya tasfiye memurlarında ihya davası açılabileceğine dair düzenleme bulunmaktadır.
6102 sayılı TTK’nun ne 547.maddesinde ne de geçici 7.maddesinde gerçek kişi şahıs şirketi tacir için bir düzenleme bulunmadığı görülmüştür.
Tacir, 6102 sayılı yasanın 12. maddesinde gerçek kişiler, 16. maddesinde tüzel kişiler ve 17. maddesinde de donatma iştiraki ayrımına tabi tutulmuş ve 41. maddede gerçek kişi olan tacirin ticaret unvanı 46. maddeye uygun olarak yapılabileceği ekleriyle kısaltmalar yapılarak adı ve soyadından oluşacağı, 6102 sayılı yasanın 27. maddesinde ticaret sicile tescilin kural olarak istem üzerine yapılacağı, 29. maddede tescil işleminin dilekçe ile yapılacağı ve 31. maddede tescil edilmiş hususlarda meydana gelen her tür değişikliğin de sicile tescil edileceği ve tescilin dayandığı olgu veya işlemlerin tamamen veya kısmen sona ermesi ya da ortadan kalkması halinde sicildeki kaydın da kısmen yahut tamamen silineceği, 40. maddede “her tacirin ticari işletmesinin açıldığı günden itibaren 15 gün içerisinde ticaret işletmesinin ve ticaret sicil ünvanının işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirileceğini” 41. maddede “gerçek kişi olan tacirin ticaret unvanı 46. maddeye uygun olarak yapılabilecek ekler ile kısaltılmadan yazılacak adı ve soyadından oluşacağı”nın tüzel kişiler yönünden ise 42 ve 43. ve tacir sayılan diğer tüzel kişiler ve donatma iştiraki için 44. maddesinde unvanın ne şekilde olacağına dair düzenlemeler getirildiği görülmüştür.
6102 sayılı yasanın 124. maddesinde ticaret şirketlerinin kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatiflerden ibaret olduğu, 2. fıkrasında da kollektif ve komandit şirketin şahıs, anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş şirketlerin sermaye şirketi olduğuna dair düzenlemeler getirilmiştir.
6102 sayılı yasanın 125. maddesinde de ticaret şirketlerinin tüzel kişiliğe haiz olduğu, 6102 sayılı yasanın 211 ve devamı maddelerinde kollektif şirketlere ilişkin düzenlemeler yapıldığı, gerçek kişiler arasında kurulan kollektif şirketin ortaklardan hiçbirinin sorumluluğunun şirket alacaklarına karşı sınırlandırılmamış şirket türünde olduğu, 6102 sayılı yasanın 304 ve devamı maddelerinde de komandit şirkete ilişkin düzenlemeler getirildiği ve “ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla kurulan, şirket alacaklarına karşı ortaklardan biri veya birkaçının sorumluluğunun sınırlandırılmamış ve diğer ortak veya ortakların sorumluluğunu belli bir sermaye ile sınırlandırmış olan şirket olduğu” 6102 sayılı TTK’nun 329 ve devamı maddelerinde anonim şirketlere ilişkin düzenleme yapıldığı ve “sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir” şeklinde tanımlandığı, 6102 sayılı yasanın 564 ve devamı maddelerinde komandit şirkete ilişkin düzenlemeler yapıldığı ve 564. maddede “sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket, sermayesi paylara bölünen ortakların biri veya birkaçının şirket alacaklarına karşı bir kollektif şirket ortağı, diğerleri bir anonim şirket pay sahibi gibi sorumlu olan şirkettir” şeklinde tanımlandığı, 6102 sayılı yasanın 573 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan limited şirketin ise “bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulan esas sermayesi belirli olup….ortakların şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle hükümlü oldukları belirtilmiştir.”
Tüm bu düzenlemeler uyarınca; tüzel kişiliği bulunmayan gerçek kişi tacir için ayrı bir sorumluluk düzenlemesinin bulunmadığı, buna göre de gerçek kişi tacirin alacaklarına karşı tüm mal varlığıyla sorumlu olduğu ve gerçek kişi tacirin sicil kaydının silinmiş olmasına rağmen tüzel kişiliklerde, sicilden terkinin tüzel kişi tacirin gerçek kişilerdeki ölüme benzer sonuç doğurmasına rağmen, gerçek kişi tacirin sicilden terkininin ölüm benzeri sonuç doğurmadığı, sorumluluğunun bir ticaret unvanı kullansa bile zaten tüm mal varlığı ile gerçek kişi tacir üzerinde olması nedeniyle sicilden terkinin gerçek kişi tacirin bu sorumluluğunu sonlandırmadığı, ortadan kaldırmadığı, gerçek kişi tacire karşı doğrudan adına dava açılabileceği, bu nedenle sicilden kaydı terkin edilmiş olsa bile takip veya davada temsili için ihyasının gerekmediğine, bu nedenle de davacının bu davayı açmadan da gerçek kişinin adını ve soy adını bildirmek suretiyle ona karşı takip ve dava açabileceği sabit olmakla, bu nedenle davacının açılan bu davada hukuki yararının bulunmadığına kanaat getirilmiştir.
Hukuki yarar 6100 sayılı HMK 114/1 maddesinde dava şartı olarak düzenlenmiş olup, HMK 138 maddesi uyarınca yargılamada öncelikle dava şartlarının değerlendirilmesi gerektiği ve HMK 115/1 maddesi uyarınca da bu hususun yargılamanın her safhasında resen denetleneceğine dair düzenlemeler dikkate alınarak açılan davada davacının davasının HMK 114/1-h maddesindeki hukuki yarar dava şartı yokluğundan davasının HMK 115/2 maddesi uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş ve dosya üzerinde inceleme ile aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.”
İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.07.2019 tarihli, E. 2019/366 K. 2019/637 sayılı ilâmı.
“Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu 24/01/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket tarafından dava konusu ….firması aleyhine İstanbul … .ATM’nin …. esas sayılı dosyası ile istirdat davası açtıklarını, ancak firmanın sicilden terkin edildiğini, bu nedenlerle söz konusu firmanın ihyasına kara verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Ticaret Sicil Memurluğu vekili mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde terkin işleminin “ticareti terk” istemi üzerine yapıldığını, yapılan terkin işleminin mevzuata uygun olduğunu, bu nedenlerle yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava konusu firmaya ait sicil kaydının celp ve tetkikinde firmanın şahıs firması olduğu ve ticareti terk nedeniyle sicilden terkin edilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; ticaret sicilinden terkin edilen gerçek kişiye ait ticari işletmenin yeniden ihyasını talep etmekte davacı tarafın hukuki yararı bulunmadığı (Yargıtay … HD … esas … karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere), zira gerçek kişi … tacir sıfatına sahip olup kendisi yönünden yargılamanın sürdürülebileceği, bu bağlamda ihyası istenen firma açısından herhangi bir temsil sorunu bulunmadığından davacı tarafından açılan davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.“
Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.03.2019 tarihli, E. 2019/51 K. 2019/355 sayılı ilâmı.
“Talep, TTK’nın 547/2. maddesi uyarınca şirket sicil kaydının ihyası davasıdır.
TTK’nın 547. maddesi ve geçici 7. maddesi uyarınca ihyasına karar verilmesi söz konusu olan tacir gerçek kişi tacir değil, ticaret şirketleridir. Yani, ihya talebi sadece ticaret şirketleri ve kooperatifler hakkında istenebilir. Çünkü, ticaret sicilinden terkin edilen şirketin taraf ehliyeti sona erer. Hukuki yararı bulunanlar, şirketin sicil kaydının ihyasını talep edebilirler. Gerçek kişi tacirler ise, ticari işletmelerini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır. Gerçek kişi tacirin ticaret sicilinden işletme kaydını ve dolayısıyla tacir kaydını terkin ettirmiş olması, gerçek kişi tacirin taraf ehliyetini ortadan kaldırmayacağından, gerçek kişi tacirin ticaret kaydının ihyası talep edilemez.
Somut olayda ihyası talep edilen şirket gerçek kişi tacir olduğundan TTK’nın 547. maddesi ve geçici 7. maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmesi takdir ve sonucuna varıl[mıştır].”
Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.10.2021 tarihli, E. 2021/447 K. 2021/914 sayılı ilâmı.