MEVZUAT
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu
Tacir
I – Gerçek kişiler
MADDE 12– (1) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir.
Ek tasfiye
MADDE 547– (1) Tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklılar, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilirler.
(2) Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar verir ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirir.
Ticaret Sicili Yönetmeliği
Kaydın silinmesi
MADDE 51– (1) Gerçek kişiye ait ticari işletmenin, faaliyetine son verilmesi ya da başka bir gerçek veya tüzel kişiye devredilmesi halinde onbeş gün içerisinde ticaret unvanının silinmesi için ticari işletmenin sahibi tarafından müdürlüğe başvurulur.
(2) Gerçek kişiye ait ticari işletmenin sahibinin ölümü durumunda, mirasçılardan birinin sildirme talebinde bulunması halinde ticari işletmenin kaydı silinir. Ticari faaliyetin devamında, mirasçıların muvafakatıyla aralarında kendilerinin de olabileceği yeni sahibi, söz konusu ticari işletmenin kendi adına tescil edilmesini isteyebilir.
(3) Ticareti terk ettiği herhangi bir şekilde tespit edilen gerçek kişilere ait ticari işletmenin kaydı, ilgili resmi makamdan alınacak yazı üzerine resen silinir.
(4) Ticareti terk eden tacir 2004 sayılı Kanunun 44 üncü maddesine göre terk dilekçesi ile birlikte mal beyanını da müdürlüğe vermek zorundadır.
Sona Erme, Tasfiye, Tasfiyeden Dönme ve Ek Tasfiye
Belgeler
MADDE 86– (1) Şirketin sona ermesinin tescil başvurusunda aşağıdaki belgeler müdürlüğe verilir:
a) Sona erme genel kurul kararına dayanıyorsa bu kararın noter onaylı örneği.
b) Sona erme başka bir sebepten ileri geliyorsa bunu kanıtlayan belgenin onaylı örneği.
c) Tasfiye memurlarının Kanunun 40 ıncı maddesi uyarınca düzenlenmiş imza beyannameleri.
ç) Tasfiye memurlarının yönetim kurulu veya ortaklar dışından seçilmesi halinde görevi kabul ettiklerine ilişkin imzalı belge.
d) Genel kurulda şirketin sona ermesi kararının alınabilmesi için Bakanlık veya diğer resmi kurumların izni gerekli olan şirketlerde, buna ilişkin izin yazısının bir örneği.
(2) Tasfiyenin tamamlanmasından sonra kayıt silme başvurusunda aşağıdaki belgeler müdürlüğe verilir:
a) Genel kurul tarafından onaylanmış son ve kesin bilanço.
b) Genel kurul kararının noter onaylı örneği.
c) Alacaklılara birer hafta arayla üç kere çağrının yapıldığı sicil gazeteleri.
Tescil
MADDE 87– (1) Sona eren şirket ile ilgili aşağıdaki olgular tescil edilir:
a) Şirketin sona erdiği ve tasfiyeye girdiği.
b) Sona erme sebebi.
c) Sona erme genel kurul kararına dayanıyorsa bu kararın tarihi.
ç) Sona erme mahkeme kararına dayanıyorsa bu kararın tarihi.
d) Ticaret unvanına “Tasfiye halinde” ibaresinin eklendiği.
e) Tasfiye memurlarının adı ve soyadı, kimlik numarası ve yerleşim yeri.
f) Tasfiye işlemlerinin şirket merkezi dışında başka bir adreste yürütülmesi durumunda bu adres.
(2) Tasfiyesi tamamlanan şirket ile ilgili aşağıdaki olgular tescil edilir:
a) Tasfiyenin tamamlandığı.
b) Ticaret unvanının silindiği.
Ek tasfiye
MADDE 89– (1) Daha önce sicilden kaydı silinmiş olan bir şirketin, mahkemece Kanunun 547 nci maddesine göre ek tasfiye sürecine girmesine karar verilmesi halinde aşağıdaki olgular tescil edilir:
a) Şirketin ek tasfiyeye girmesine ilişkin kararı veren mahkeme ile kararın tarihi ve sayısı.
b) Şirketin ek tasfiye halinde olduğu.
c) Şirketin unvanına “Tasfiye halinde” ibaresi eklenmek suretiyle yeniden tescil edilmiş bulunduğu.
ç) Ek tasfiye ile görevlendirilen tasfiye memurlarının adı ve soyadı, kimlik numarası ve yerleşim yeri.
d) Ek tasfiye işlemlerinin yürütüleceği adres.
(2) Ek tasfiyenin tescili üzerine şirket, tüzel kişiliğini yeniden kazanır ve organlar kendiliğinden çalışmaya başlar. Bu durumun ayrıca tesciline gerek yoktur.
DEĞERLENDİRME
Gerçek kişilerden farklı olarak tüzel kişiler (ticaret şirketleri), kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar ve iradelerini yetkili organları aracılığıyla açıklarlar (Bkz. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 47-50 ve anonim şirketler için 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 355/1). Kişiliğin sona ermesi hususunda da; gerçek kişilerden farklı olarak sona eren tüzel kişinin kişiliği, ehliyeti tasfiye amacıyla sınırlı olmak üzere tasfiye sırasında da devam edeceği ve ticaret şirketleri (Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketten ibarettir. TTK m. 124) hakkındaki kanun hükümlerinin (TTK m. 533-535) saklı olduğu düzenlenmiştir (TMK m. 52).
Tüzel kişiler bakımından sona erme sebebinin gerçekleşmesinin (TTK m. 529-531) ardından gerekli prosedürün (TTK m. 536-544) de yerine getirilmesiyle birlikte diğer bir ifadeyle, tasfiyenin kapanmasıyla ticaret sicili kaydı silinen (ticaret unvanı terkin edilen/sicil kaydı kapatılan) bir şirketin varlığından artık bahsedilemez ve bu kapsamda da şirketin işlem tesis etme ehliyeti kalmaz. Ancak şirket, ticaret sicilinden terkin edilmiş; hukuki varlığı sona ermiş olsa da görünüşte tasfiye işlemleri tamamlanıp tasfiyenin bitirilmiş olmasına rağmen, daha sonra başkaca tasfiye önlemleri alınmasının zorunlu olduğunun anlaşılması hâlinde alınması ihmâl edilmiş tedbirlerin alınması ve varsa ihmâl edilmiş tasfiye işlemlerinin yapılması için mahkeme kararıyla yeniden ticaret siciline tescil edilerek şirketin yeniden tüzel kişilik kazanması mümkündür [1](Bkz. “Ek tasfiye” (TTK m. 547.) Ek tasfiyenin şartları ve hangi hâllerde ek tasfiyeye müracaat edilebileceği kapsamındaki örnekler için TTK m. 547 gerekçesine bkz.; Oruç Hami ŞENER, Anonim Ortaklıkta Ek Tasfiye (İhya), Ankara: 1. Baskı, Adalet Yayınevi, 2015, s. 29-71; “… ticaret sicilinden silinme (terkin) ile keyfiyetin tescil ve ilânından sonra, artık anonim şirket dışarıya karşı temsil edilemez, işletme ve işletilme imkanlarından yararlanamaz, davada taraf olamaz (dava açamaz, kendisine karşı dava açılamaz.). İşte, tasfiyenin yeniden açılarak eksik kalmış olan işlemlerin tamamlanabilmesi için, şirketin yeniden ticaret siciline tescili zorunludur.” Murat ALIŞKAN, Teori ve Uygulamada Ticaret Hukuku – Makaleler (Anonim Şirketlerde Sicil Kaydının ve Tasfiyenin Yeniden Açılması (=İhya), İstanbul: 1. Baskı, On İki Levha Yayıncılık, 2019, s. 201-202, ayrıca bkz. s. 202-213, 217-223.).
Medeni haklardan istifade (hak) ehliyeti bulunan her tüzel kişi taraf ehliyetine de sahiptir. Tüzel kişiliğin son bulması ile artık eski tüzel kişinin taraf ehliyeti de son bulur. Dava devam ederken tüzel kişiliğin son bulması halinde davaya devam edilmesine imkan yoktur. Taraf ehliyeti kamu düzeni ile ilgili olup hakimin bu hususu resen göz önünde bulundurması zorunludur.
Dava ehliyeti, gerçek ve tüzel kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci veya vekil aracılığı ile bir davayı takip etme ve usuli işlemlerini yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti dava şartlarından olup davaya bakan hakim tarafından kendiliğinden gözönünde tutulması gerekir.
Anonim şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Fesih ve tasfiye işlemi, bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eder. Tüzel kişiliğini kaybeden anonim şirketlere davada husumet tevcih edilebilmesi için şirketin yeniden ihyasına gidilerek yargılamanın anonim şirket tüzel kişiliğine karşı devamının sağlanması gerekmektedir. Taraf sıfatının bulunmaması halinde dava, sıfat yokluğundan (husumet yönünden) reddedilecektir.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 14.05.2015 tarihli, E. 2014/14922 K. 2015/10821 sayılı ilâmı.
Somut olayda; davalı ……. …’nin ve … … …’nin feshedilip tüzel kişiliğinin tümüyle ortadan kalkıp kalkmadığının tam olarak anlaşılamamasına göre, açılan davada pasif husumetin davalı şirketlere yöneltilebilmesi için, şirketin münfesih olması nedeni ile tasfiye işleminin neticelenip neticelenmediğinin araştırılarak, neticelenmemişse tasfiye memuruna dava dilekçesinin tebliğ edilmesi, tasfiye işlemi tamamlanarak şirketin sicilden terkin edildiğinin anlaşılması halinde de yeniden şirketin ihyasının sağlanması hususunda davacıya önel verilerek neticesine göre karar verilmesi yerine, münfesih … … …’nin ve …. …’nin aleyhine açılan bu davada yargılamaya devam olunarak yazılı şekilde aleyhine hüküm kurulması hatalıdır.
Yapılacak iş, tasfiye işlemleri neticelenmemiş ise tasfiye memuruna dava dilekçesinin tebliğ edilmesi, neticelenerek şirketler ticaret sicilinden terkin edilmiş ise davalı şirket ile ilgili olarak şirketin ihyası amacı ile görevli ve yetkili Asliye Ticaret Mahkemesine dava açması için davacıya önel vermek, taraf teşkilini sağlamak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın münfesih şirket hakkında yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 18.02.2016 tarihli, E. 2015/18492 K. 2016/2278 sayılı ilâmı.
…dava tarihi itibariyle ticaret sicilinden terkin edilen … aleyhine açılan davada unvanı belirtilen şirketin taraf ehliyeti bulunmadığından ve sözü edilen şirkete husumet yöneltilemeyeceğinden bu davalı aleyhine açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddi yerine hukuki yarar yokluğundan reddi doğru değil ise de, sonucuna göre verilen kararın açıklanan gerekçe ile doğru olması…
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.09.2016 tarihli, E. 2016/6860 K. 2016/7488 sayılı ilâmı.
Davacı tarafından, dava dilekçesinde davalı olarak, tasfiye sonucu sicilden terkin olmuş olan şirket gösterilerek dava açılmıştır. Davada hasım gösterilen şirket dava tarihi itibariyle, ticaret sicilinden terkin edilmiş ve tüzel kişiliği sona ermiş durumdadır. Bu nedenle, davalı şirketin taraf ehliyeti yoktur. HMK’nın 114/1.d maddesi uyarınca, taraf ehliyetinin bulunması dava şartıdır. HMK’nın 115/2.maddesi uyarınca, davalı şirket hakkındaki davanın, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi gerekir. Bu durum ilk derece mahkemesince de isabetli olarak tespit edildiği halde, hüküm bölümünde, taraf ehliyeti yerine pasif husumet ehliyetinden söz edilmiş olması sonuca etkili görülmemiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 24.06.2021 tarihli, E. 2021/533 K. 2021/848 sayılı ilâmı.
HMK’nın 115/2. maddesi gereğince dava şartı noksanlığı halinde davanın usulden reddine karar verilmesi gerekir ise de; aynı maddenin ikinci cümlesinde dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verileceği, bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davanın, dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddedilebileceği hükmü getirilmiştir. Bilindiği üzere ticaret ortaklıklarının tüzel kişiliği, ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişinin, tüzel kişiliğinin sona ermesi durumunda taraf ehliyeti de son bulur.
Somut olayda, ticaret sicil müdürlüğünce, davacı şirketin 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesi hükmü uyarınca 07.07.2014 tarihinde sicilden resen terkin edildiği bildirilmiş olup, bu haliyle davacı şirketin tüzel kişiliği bulunmamakta ise de ticari şirketlerin ve kooperatiflerin mahkemeden ihya kararı alarak tekrar tüzel kişiliklerini kazanmaları ve dava şartlarından olan taraf ve dava ehliyeti noksanlığının HMK’nın 115/2. maddesinin ikinci cümlesi uyarınca giderilmesi mümkündür.
Davacı tarafça, İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/… E. sayılı dosyasında ihya davası açıldığı anlaşılmış olup, anılan davanın neticesi beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 09.11.2021 tarihli, E. 2021/1032 K. 2021/1337 sayılı ilâmı.
Ancak gerçek kişi tacir bakımından durum farklılık arz etmektedir. Şöyle ki; yukarıda açıklandığı üzere, ticaret sicil kaydının terkin edilmiş olması gerçek kişi tacirin taraf ehliyetini etkilemediğinden (6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 50 – TMK m. 8) davacının hakkına ulaşması/menfaatinin korunması için mahkeme hükmüne gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle de, davacının (ek tasfiyeyi talep edenin) hukuki yararının bulunduğundan söz edilemez. Bu kapsamda son bir husus olarak da, gerçek kişi tacir bakımından mahkemece TTK m. 547 gereğince ek tasfiye kararı verilebilmesinin anılan maddenin gerekçesinde açıklanan ilkelerle bağdaşmayacağının da ifade edilmesi gerekmektedir.
Gerçekten de, mahkemece ek tasfiyeye karar verilebilmesi için davacının korunmaya değer bir menfaatinin (menfaat şartı) bulunduğundan ve amaca ulaşmada ek tasfiyenin tek yol (amaca ulaşma şartı) olduğundan bahsedilemez.
“Gerçek kişi tacirin ticaret sicilinden silinmesinden sonra iflası istenecekse, bunun onun ticari işletmesinin tekrar ticaret siciline tescili (ihyası) yoluyla istenebilmesi olanaklı değildir. Aksine bu durumda İİK 44’deki ilke ve esasların uygulanması gerekir.”
ŞENER, s. 13-14. Yazar yukarıda yer alan açıklamasının ardından Yargıtay’ın da bu yönde görüş bildirdiğini belirterek, aşağıda yer alan 09.01.2014 tarihli, E. 2013/10054 K. 2014/361 karar sayılı ilâmı dayanak göstermiştir.
Yeri gelmişken gerçek kişi tacir bakımından söz konusu olan durumun bir benzerinin kollektif şirket ortakları bakımından da ileri sürülebilmesinin mümkün olduğu ifade edilmelidir. Şöyle ki; TTK m. 237’ye göre, kollektif şirketin sona ermiş olması durumunda yalnızca ortağa da müracaat edilebilebilir (dava açılabilir ve/veya icra takibi yapılabilir.).
Sorumluluğun derecesi
MADDE 237– (1) Şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı birinci derecede şirket sorumludur. Ancak, şirkete karşı yapılan icra takibi semeresiz kalmış veya şirket herhangi bir sebeple sona ermiş ise, yalnız ortak veya ortakla birlikte şirket aleyhine dava açılabilir ve takip yapılabilir.
Buna göre, yukarıda da yer alan mahkemece ek tasfiyeye karar verilebilmesinin şartlarından olan “amaca ulaşmada ek tasfiyenin tek yol olması şartının”, TTK m. 237/1 hükmü karşısında (şirket herhangi bir sebeple sona ermiş ise, yalnız ortak veya ortakla birlikte şirket aleyhine dava açılabilir ve takip yapılabilir) sağlanamayacağından; mahkemece kollektif şirket bakımından her durumda ek tasfiyeye karar verilmesinin mümkün olmadığı/olamayacağı ileri sürülebilir. Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 24.06.2021 tarihli, E. 2020/633 K. 2021/831 sayılı ilâmının karşı oyunda da anılan hususa işaret edilerek; “…şirket [kollektif] tüzel kişiliği bir şekilde sona ermişse, olayımızda olduğu gibi tasfiye sonucu ticaret sicil kaydı terkin edilmişse, ortağın sorumluluğu birinci derecede bir sorumluluk haline gelir ve şirket alacaklısı, TTK’nın 237. maddesi uyarınca, doğrudan doğruya şirket ortaklarına karşı takip ve dava yöneltebilir. Bu durumda, şirketin ihyasını talep etmekte, esasen hukuki bir yarar da kalmamaktadır. Yukarıda açıkladığım gerekçelerle, ilk derece mahkemesince, hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerek“tiği ifade edilmiştir.
“… özellikle kişi ortaklıklarında alacaklılar, ek tasfiyeye istisnai hallerde başvuracaklardır. Çünkü gerek tasfiye gerek ek tasfiye aşamasında kollektif ortaklık sona ermiş (çözülmüş) olduğundan, ortakların birinci derece sorumlulukları ortaya çıkacaktır (TTK 237-238). Dolayısıyla kişi ortaklıklarında alacaklılar tasfiye sonrasında ek tasfiyeye başvurmak yerine doğrudan ortakların takibi yoluna gidebileceklerdir.”
ŞENER, s. 6. Yazar eserinin ilerleyen sayfalarında çeşitli durumları da değerlendirerek; Yargıtay’ın muhtelif tarihlerde vermiş olduğu farklı yönlerdeki içtihatlarına değinerek, kişi ortaklıklarında ek tasfiyeye gidilip gidilemeyeceği hususundaki kararlarda bir istikrarın bulunmadığını belirtmektedir (s. 7-13).
Aşağıda, gerçek kişi tacirin ek tasfiyesine (ihyasına) karar verilmesinin talep edildiği içtihatlar yer almaktadır.
İÇTİHATLAR
Yargıtay Kararları
“Davacı vekili, müvekkili kurumda bulunan çay ocağının … yıl süre ile … ticaret unvanlı tacire kiralandığını, kira bedelinin ödememesi üzerine müvekkili kurum tarafından alacak davası açıldığını, ancak anılan işletmenin …. Ticaret Sicili Müdürlüğü tarafından ….01.2017 tarihinde re’sen terkin edildiğini, mahkemece 22.02.2018 tarihli tensip tutanağı ile söz konusu gerçek kişi şahıs işletmesinin ihyası için 1 aylık süre verildiğini ileri sürerek “….” unvanlı gerçek kişi işletmenin ihyasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, kurum kararının yerinde olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, ihyası istenilenin şahıs işletmesi olduğu, bu haliyle şahıs işletmesinin borcu için işletme sahibine başvurma olanağı bulunulduğu, ayrıca bir tüzel kişiliğinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekilince istinaf isteminde bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, 6102 sayılı …’nin …/1. maddesine göre bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişiye tacir olduğu, bu tanıma göre bir gerçek kişinin ticaret sicilinden işletmesini terkin ettirmiş olması koşulları varsa kendisinin tacir sıfatına etkili olmayacağı, bu durumda, sağ olmakla hak ehliyetine sahip bulunan gerçek kişinin tekrar ticaret siciline kaydı için işbu ihya davasının açılmasında hukuksal yararın bulunduğundan söz edilemeyeceği, gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.”
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.02.2019 tarihli, E. 2019/81 K. 2019/916 sayılı ilâmı.
[1] “…kooperatif tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinme (terkin) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için de tasfiye işlemlerinin eksiksiz tamamlanması gerekir. Şayet, tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmışsa, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile, kooperatifin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır. İşte bu gibi durumlarda, kooperatif tüzelkişiliğinin ihyası için dava açılabilir. İhya davası açmakta hukuki yarar bulunmalı, bunun için tam olmasa da, kanaat uyandırıcı bazı delillerin varlığı aranmalıdır. Hiç bir neden ve açıklama gösterilmeden, bir kanıt sunulmadan, soyut nedenlere dayalı ya da terkinden uzunca bir süre geçtikten sonra, kötüniyetle, salt kooperatifi zarara uğratmak amacıyla ihya isteminde bulunulması halinde hukuki yararın bulunmadığının kabulü de gerekir.
…
Tapu kayıt maliki … 17. Bölge Konut Yapı Kooperatifinin, ticaret sicilinden terkin edilmek suretiyle tüzel kişiliğinin sona erdiği anlaşılmış ise de tüzel kişiliğin sona ermesi için tüm alacakların tahsil edilmiş, borçların da ödenmiş olması, bu şekilde tüzel kişiliğin tüm hak ve yükümlülüklerinin tasfiye edilmiş bulunması gerekmektedir. Adı geçen davalı kooperitifin dava konusu taşınmazda halen paydaş olduğu anlaşıldığından bu davanın görülebilmesi için her şeyden önce davalı kooperatifin ticaret siciline yeniden tescilinin sağlanması suretiyle tüzel kişiliğinin kazandırılması gerekmektedir. Ortaklığın giderilmesi davasından önce tüzel kişiliği ortadan kalkmış ise de kooperatifin ihyasına karar verilerek yeniden sicile tescilinin sağlanması halinde yapılan terkin işlemi hükmünü yitirip ihya kararı etkisini geçmişe yönelik olarak da doğuracağından adı geçen kooperatifin davaya katılımı sağlanmış olacaktır. O halde mahkemece, davalı kooperatifin ticaret siciline yeniden kayıt edilmesi suretiyle tüzel kişiliğini kazanması amacıyla davacıya ihya davası açması için uygun bir süre verilmesi, açılacak ihya davasının sonunda kooperatifin ihyasına karar verilmesi halinde tüzel kişiliği yeniden tesis edilecek kooperatif hakkındaki işbu davaya devam olunarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davalı kooperatif adına usulüne aykırı şekilde Tebligat Kanununun 28. maddesine göre ilanen tebligat yapılmak suretiyle davaya katılımı sağlanmaksızın karar verilmesi de doğru değildir.”
Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 08.03.2021 tarihli, E. 2017/3923 K. 2021/1572 sayılı ilâmı.
NOT: Kararda geçen “Ortaklığın giderilmesi davasından önce tüzel kişiliği ortadan kalkmış ise de kooperatifin ihyasına karar verilerek yeniden sicile tescilinin sağlanması halinde yapılan terkin işlemi hükmünü yitirip ihya kararı etkisini geçmişe yönelik olarak da doğuracağı…” şeklindeki değerlendirmenin, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 7. maddesinde (“Kooperatif ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır.” Aynı yönde anonim şirketler için bkz. TTK m. 355/1) tüzel kişiliğin kazanılmasının ticaret siciline tescille birlikte gerçekleşeceğinin düzenlenmiş olması nedeniyle doğru olmadığı ifade edilmelidir. Nitekim, tüzel kişiliği bulunmayan kooperatifin derdest davada taraf ehliyetinin sağlanması, ancak ek tasfiyeye ilişkin mahkeme kararının kesinleşmesi neticesinde yeniden ticaret siciline tescil edilmesinin akabinde usulî işlemlerin tamamlanmasıyla (HMK m. 122) mümkündür.
“Feshedilmekle tüzel kişiliği sona eren şirketin, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulacağından, münfesih tüzel kişiliğin, gerek yargıda gerekse diğer resmi merciler önünde temsil edilebileceğinden bahsetmek olanaklı değildir. Dolayısıyla, tasfiyesi tamamlanıp ticaret sicilinden silinmek suretiyle hukuk alemindeki varlığı sona eren münfesih şirketin takibin tarafı olma ehliyeti de bulunmamaktadır. Ticaret sicilinden terkin edilmiş şirket hakkında takip işlemlerine başlanması ve yürütülmesi, tasfiye memuru ile ticaret sicile yöneltilecek dava sonucunda tüzel kişiliğin yeniden ihyası ile mümkündür. Taraf ehliyeti kamu düzeni ile ilgili olup hakimin bu hususu re’sen de göz önünde bulundurması zorunludur.”
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 08.06.2015 tarihli, E. 2015/6656 K. 2015/15822 sayılı ilâmı.
“…şirket terkin edildiğinden davalı şirketin dava ehliyeti ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Dava ehliyeti; 6100 sayılı HMK 51. maddede açıkça düzenlenmiş olup, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapma ehliyetini ifade eder. Dava ehliyeti, medeni (maddi) hukuktaki TMK’nın 9. maddesinde düzenlenen medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Buna göre;medeni hakları kullanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi dava ehliyetine sahip kabul edilmelidir. 6100 sayılı HMK 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere dava ve taraf ehliyeti dava şartlarındandır. Dava şartları davanın başlangıcından sonuna kadar bulunması gereken şartlarıdır. Bir başka deyişle dava açan ve davalı konumunda bulunan her gerçek ya da tüzel kişi bu davanın devamı ve hüküm kesinleşinceye kadar bu ehliyetini korumuş olmalıdır.
Bu hükümler ve açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davanın açıldığı tarih itibariyle dava ehliyeti bulunan davalı şirketin davanın devamı sırasında ve hükümden önce terkin edildiği anlaşılmakla dava ehliyeti ortadan kalkmış durumdadır. Bu durum taraf teşkili, dava şartlarına ilişkin bulunduğundan ve davanın her aşamasında resen nazara alınması gereken bir durum olduğundan Dairemizce de resen nazara alınarak taraf teşkili yönünden kararın bozulması gerekmiştir.
…
O halde mahkemece yapılacak iş, davalı şirketin davanın devamı sırasında terkin edilerek dava ehliyetini kaybettiği anlaşıldığından davacı vekiline süre ve yetki verilip davalı şirketin ihya edilmesi ve yeniden sicile kaydının yapılması, bu şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi uyarınca ceza yargılamasında sübuta eren maddi olgular hukuk hakimini bağlayacağından ceza dosyasında verilen kararın kesinleşmesinin beklemesi ve ceza dosyasında sübuta eren maddi olguların ortaya çıkması durumunda bu husus da dikkate alınarak usuli kazanılmış hak gereği hükme esas alınan bilirkişi kurulundan dosya kapsamında bulunan ticaret ve sanayi odaları ile ilgili meslek kuruluşlarının müzekkere cevapları da incelecek ve değerlendirilecek, davacı itirazlarını denetime elverişli olarak giderecek ve maddi hata içermeyecek şekilde ek rapor almak ve sonucuna göre hüküm kurmaktan ibarettir.”
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 09.12.2021 tarihli, E. 2021/236 K. 2021/2160 sayılı ilâmı.
”Davacı davasını açarken davalının iflas ettiğini, iflasın tasfiyenin bitirilerek kapatılması üzerine davalının ticaret sicilinden terkin edildiğini, kendilerinin şirketin ihyası için dava açtıklarını ve bu davanın sürmekte olduğunu bildirmiştir. Mahkemece bu husus gözden kaçırılarak davalının ticaret sicil kaydından terkin edildiği esas alınarak davanın davalının taraf ehliyetinin bulunmaması nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, davasını açarken ihya davası açtığını bildirdiğine göre, mahkemece ihya davasının sonuçlanmasının beklenmesi gerekirken ihya davasının sonuçlanması ve davacı vekilinin ihya davasını takip ve icrasında ihmali olursa kendisine kesin süre verilerek işlemleri tamamlaması beklenmeden davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Davacı vekilinin dosyanın karara çıkmasından sonra mahkemeye verdiği 03.05.2017 tarihli dilekçe ekinde bulunan İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23.12.2013 tarihli kararında davalının ihyasına karar verildiği, bu kararın kesinleşme şerhinin bulunduğu anlaşılmakta olup, mahkemece yapılacak iş, bozmaya uyulduğu takdirde davacı tarafından bu ihya kararının İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu nezdinde icra edilerek ihya kararının tescilini sağlamak, daha sonra işbu davanın dava dilekçesini davalıya tebliğ etmek ve yargılama süreçlerini tamamlamaktan ibarettir. Mahkemece, açıklanan hususlar gözetilmeden ve belirtilen eksiklikler giderilmeden eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.”
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 01.10.2019 tarihli, E. 2019/2591 K. 2019/4573 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-07-27).
Her ne kadar bazı Yargıtay kararlarında, “[ihyanın] …mahkeme kararının kesinleşmesi ile hüküm doğuracağı, Ticaret Sicili Gazetesi’ndeki ilanın kurucu değil, bildirici bir etkiye sahip olduğu, kesinleşmiş karar ile [şirket] tüzel kişiliğinin ihya edildiği[nden]” bahsedilse de (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.03.2022 tarihli, E. 2021/335 K. 2022/2331 sayılı ilâmı), anılan değerlendirmeye katılmak mümkün değildir.
Şöyle ki; yukarıda da açıklandığı üzere, TTK m. 355/1 gereğince şirket, ticaret siciline tescil işlemiyle tüzel kişilik kazanabilir. Mahkemece verilecek ihya kararı ise ancak ve ancak bu tescil işleminin dayanağını teşkil etmektedir (“Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar verir…” TTK m. 547/2). Bu husus, gerek TTK m. 355/1’in gerekçesinden gerekse de çelişkili ifadeler barındırsa da TTK m. 547’nin gerekçesinden kolayca anlaşılabilmektedir.
TTK m. 355/1 (Gerekçe): “Birinci fıkra: 6762 sayılı Kanunun 301’inci maddesinin yerini alan 355’inci madde, anonim şirketin tüzel kişilik kazanmasında tescilin kurucu etkisini açıkça belirtmektedir.“
TTK m. 547/2 (Gerekçe): “(1) Ek tasfiye kararının tescili bildiricidir. Zira, eksik kalan işlemler nedeniyle gerçekte tasfiye sona ermemiştir. Tescil üzerine şirket, tüzel kişiliğini yeniden kazanır ve organlar yeniden çalışmaya başlarlar. Ancak, bu durum şirketin sona ermiş olduğu gerçeğini değiştirmez. Şirket yine tasfiye şirketidir.”