ÖZET:
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemeleri (m. 20-25) tacirler hakkında da uygulanabilir.
“…davacı ile davalı sulama birliği arasında yapılan 2011 yılı Sulama Beyanı Sözleşmesinde davacı tarafından sözleşmede yer alan şartlara uyularak K… ili E… ilçesi Merkez 326, 327 ve 328 parsel nolu taşınmazlara mısır ekimi yapılacağının davalı Sulama Birliğine açıkça bildirdiği, davacının sözleşmenin 4. maddesinde yer alan ‘Sulama Birliğinin zaruri nedenlerle yapacağı su kısıtlama ve kesintisine uyarak herhangi bir zarar talebinde bulunmamayı ve Kayacık Sulama Sahasının inşaat aşamasında olması nedeniyle tahliye kanallarının tamamlanmamış olmasından dolayı doğabilecek zarar ziyanlarda K… Sulama Birliğini ve diğer kurumları sorumlu tutmayacağımı…’ şeklindeki genel işlem şartı niteliğindeki hükümle su kısıtlama ve kesintileri ile inşaattan kaynaklanacak su kesintileri nedeniyle zarar ziyan talebinde bulunmayacağını davalı Sulama Birliğine taahhüt ederek yukarıda belirtilen taşınmazlara mısır ekildiği ancak davalı Sulama Birliğince sulama suyu verilmemesi nedeniyle mısırların çimlenmemesinden müteşekkil davacının 20.100 TL müspet zararının meydana geldiği anlaşılmıştır.
…davalı tarafın verdiği hizmetin tekel niteliğinde olması karşısında TBK. 20. ve 25. maddeleri de nazara alındığında sözleşme özgürlüğünde bulunması gerekli güç dengesinin bir taraf aleyhine bozulduğu, sözleşme özgürlüğüne müdahale ile sözleşme adaletinin sağlanması gerektiği bu kapsamda davacının müspet zararına ilişkin talebinin yerinde olduğu davalının bu husustaki istinaf kanun yolu başvurusunun yerinde olmadığı anlaşılmıştır.”
T.C.
GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2018/1840 K. 2020/171 T. 13.02.2020
Davacı vekili tarafından ilk derece mahkemesine sunulan dava ve ıslah dilekçesinde özetle; davacının maliki olduğu Kilis ili Elbeyli ilçesi Merkez 326, 327 ve 328 parsel nolu taşınmazlara davalı sulama birliğince sulama suyu verileceği taahhüdü nedeniyle davalı sulama birliğine 3.000 TL ödeme yapıldığını ancak davalı tarafından sulama suyu verilmediği gibi yapılan ödemenin de iade edilmediğini, taşınmazlar sulanamadığından ekilen mısırların da çimlenmediğini, bu nedenle davacının zarara uğradığını belirterek, davacının mısırların çimlenmemesinden kaynaklı zararı nedeniyle 20.100 TL, davalı tarafından iade edilmeyen sulama bedeli nedeniyle 3.000 TL olmak üzere toplam 23.100 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili tarafından ilk derece mahkemesine sunulan cevap dilekçesinde özetle; davalı ile davacı arasında sulama beyan sözleşmesi yapıldığını ve sulama suyunun anılan sözleşmede belirtilen şartlarda temin edildiğini, söz konusu sözleşme kapsamında zaruri nedenlerle sulama suyu kısıtlaması yapılabileceği ve sulama sahasındaki inşaat nedeniyle doğacak zararlardan dolayı davalının davacıyı sorumlu tutmayacağı hususlarının davalı tarafından taahhüt edildiğini, davacıdan alınan 3.000 TL sulama ücretinin ise birlik mevzuatından kaynaklandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükme karşı davalı vekili tarafından yargılama aşamasında ileri sürülen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Dava, menfi ve müspet zararın tazmini isteğine ilişkindir.
Dosya içeriğinden; davacının Kilis ili Elbeyli ilçesi Merkez 326, 327 ve 328 parsel nolu taşınmazların maliki olduğu, davacı tarafından bahse konu taşınmazlara mısır ekileceğinin davalı tarafa bildirilerek anılan taşınmazların sulanmasına ilişkin 2011 yılı Sulama Beyanı Sözleşmesinin yapıldığı, davalı tarafından davacıdan ilk defa sulama yapılacak toprak sahiplerinden dekar başına 10’ar TL’den 1.000 TL katılım ücreti, mısır için ise dekar başına 20’şer TL’den 2.000 TL sulama ücreti olmak üzere toplam 3.000 TL tahsil edildiği ancak bahse konu tarlalara sulama suyu verilmediği anlaşılmıştır.
1-Müspet zarara yönelik yapılan istinaf incelemesi neticesinde;
Bilindiği üzere genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenlerler, diledikleri konuda diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, BK’nu ve TBK’nun da öngörülen sözleşme özgürlüğü (akit serbestliği) ilkesinin bir sonucudur ve bu hak irade özerkliği (sözleşme hürriyeti) prensibi ile Anayasa (m.48) tarafından teminat altına alınmıştır. Bu sözleşme özgürlüğü çerçevesinde kişiler kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya nev’i şahsına münhasır (kendine özgü) sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, buyurucu ve yasak koyan kurallara, ahlâk ve âdaba aykırı olmamak şartıyla Kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tipini değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde tayin etmek hakkına haizdirler. Dolayısıyla bu özgürlük, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmeyi ortadan kaldırma ve nihayet sözleşmenin tabi olacağı şekli belirlemeyi de kapsar.
Borçlar Hukuku’nun temelini oluşturan bireysel sözleşme, öneri, karşı öneri ve kabul gibi irade açıklamalarının uygunluğu ve uyuşmasının sağlanması, sözleşme hükümlerinin tartışma ve pazarlık konusu yapıldığı sözleşmedir. Ancak sosyal ve ekonomik gelişmeler kitlelere yönelik hizmet gereksinimini yaratmış ve bireysel sözleşmenin kurulmasından önce bankalar, sigorta şirketleri, üretim ve pazarlama girişimcileri tek yanlı olarak sözleşme koşulları hazırlamakta, bu şekilde gelecekte kurulacak belirsiz sayıda, aynı şekil ve tipteki hukuki işlemleri düzenlemektedirler. İşte önceden hazırlanan tipik sözleşme koşulları için genel işlem koşulları terimi kullanılmaktadır.
Bu tip sözleşmelere de tip sözleşme, katılmalı sözleşme, kitle sözleşme veya formüler sözleşme denilmektedir. Bu tip sözleşmelerde pazarlık yapılması söz konusu olmadığı gibi, çoğu kez fiyat konusu bile tarifelerle belirlenmekte ve pazarlık dışı bırakılmaktadır. İşte kitlelere yönelik bu sözleşmelerde girişimci karşısındaki diğer taraf, ya kendisine sunulan sözleşmeyi kabul edecek, ya da sözleşmeye konu edim veya hizmetten yoksun kalacaktır.
Elektrik ve su dağıtım hizmetlerinin, “tekel” niteliğinde yürütülen bir hizmet olduğu yargı kararları ile de kabul görmüştür. (YHGK’nun 15/03/2006 tarih, 2006/4-60, 74 Esas-Karar, 22/03/2006 tarih, 2006/4-12, 95 Esas-Karar, 09/04/2008 tarih, 2008/4-321, 303 Esas-Karar, 25/09/2013 tarih, 2012/3-1927 Esas, 2013/1406 Karar, 19. HD’nin 27/l0/2010 tarih, 2010/3757 Esas, 201/12071 Karar, 29/03/2012 tarih, 2011/14264 Esas, 2012/5280 Karar, 26/03/2012 tarih, 2011/12709 Esas, 2012/4943 Karar, 26/06/2012 tarih, 2012/4270- 10486 Esas-Karar, 18/10/2012 tarih, 2012/9013-15343 Esas-Karar, 12/02/2013 tarih 2012/14482 Esas, 2013/2610 Karar, 30/04/2013 tarih, 2013/387-7800 Esas-Karar, 13. HD’nin 16/06/2010 tarih, 2010/1500-8698 Esas-Karar, 16/11/2011 tarih, 2011/5707-16675 Esas-Karar, 29/09/2011 tarih, 2011/5231-13318 Esas-Karar, 17/11/2011 tarih, 2011/9381-16792 Esas-Karar, sayılı ilâmlarına göre)
6098 sayılı TBK’nun uygulanması ile ilgili olarak kişi açısından bir sınırlama yapılmamıştır. Yani genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemeler tacirler yanında tacir olmayanlar (tüketiciler, alıcılar, müşteriler) içinde uygulanabilecektir.
25. maddesinde ise; “Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konamaz.
13/01/2011 tarihli 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 55/f bendinde; “1-Doğrudan veya yorum yoluyla uygulanacak kanunî düzenlemeden önemle ölçüde ayrılan, veya 2-Sözleşmenin niteliğine önemli ölçüde aykırı haklar ve borçlar dağılımını öngören, önceden yazılmış genel işlem şartlarını kullananlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur.” hükümleri vazedilmiştir.
Yine 6098 Sayılı TBK’nun 20. maddesinin 4. fıkrasıyla da; kamu tüzel kişileri tarafından sunulan hizmetlere ilişkin sözleşmeler de, TBK’nun sağladığı genel işlem koşulları denetimine tabi hâle getirilmiştir.
25. maddede amaçlanan husus, karşı taraf açıkça bilgilendirilmiş, içeriğini öğrenme imkânı sağlanmış olsa bile hükmün dürüstlük kuralına aykırı şekilde konulamayacağı amaçlanmıştır. TBK’nun 25. maddesi, karşı taraf sözleşmeyi rızası ile imzalasa da, özellikle sözleşmeyi reddetme imkânının olmadığı bir başka deyişle alternatif sözleşme hükümleriyle ihtiyacın giderilemeyeceği durumlarda TBK’nunun 25. maddesi devreye girecektir.
Somut olayda; davacı ile davalı sulama birliği arasında yapılan 2011 yılı Sulama Beyanı Sözleşmesinde davacı tarafından sözleşmede yer alan şartlara uyularak K… ili E… ilçesi Merkez 326, 327 ve 328 parsel nolu taşınmazlara mısır ekimi yapılacağının davalı Sulama Birliğine açıkça bildirdiği, davacının sözleşmenin 4. maddesinde yer alan “Sulama Birliğinin zaruri nedenlerle yapacağı su kısıtlama ve kesintisine uyarak herhangi bir zarar talebinde bulunmamayı ve Kayacık Sulama Sahasının inşaat aşamasında olması nedeniyle tahliye kanallarının tamamlanmamış olmasından dolayı doğabilecek zarar ziyanlarda K… Sulama Birliğini ve diğer kurumları sorumlu tutmayacağımı…” şeklindeki genel işlem şartı niteliğindeki hükümle su kısıtlama ve kesintileri ile inşaattan kaynaklanacak su kesintileri nedeniyle zarar ziyan talebinde bulunmayacağını davalı Sulama Birliğine taahhüt ederek yukarıda belirtilen taşınmazlara mısır ekildiği ancak davalı Sulama Birliğince sulama suyu verilmemesi nedeniyle mısırların çimlenmemesinden müteşekkil davacının 20.100 TL müspet zararının meydana geldiği anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın verdiği hizmetin tekel niteliğinde olması karşısında TBK. 20. ve 25. maddeleri de nazara alındığında sözleşme özgürlüğünde bulunması gerekli güç dengesinin bir taraf aleyhine bozulduğu, sözleşme özgürlüğüne müdahale ile sözleşme adaletinin sağlanması gerektiği bu kapsamda davacının müspet zararına ilişkin talebinin yerinde olduğu davalının bu husustaki istinaf kanun yolu başvurusunun yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
2-Menfi zarara yönelik yapılan istinaf incelemesi neticesinde;
6172 sayılı Sulama Birlikleri Kanununun 2/h maddesi kapsamında su kullanıcılarının birliğe ilk katılımlarında kurucular kurulu veya birlik meclisi tarafından, birlik ana statüsünde belirtilen şartlar dahilinde, arazinin her dekarı için belirlenen ve bir defayla mahsus olmak üzere ödedikleri bedele katılım payı denilmektedir.
Kural olarak aynı hukuki ilişki çerçevesinde hem menfi hem de müspet zararın tazminini istemek mümkün değildir. Mahkemece feshin ileriye etkili olduğu kabul edilerek davacının kalan sözleşme süresine ilişkin kar kaybı hüküm altına alındığına göre, menfi zarar kapsamında talep edilen kalemlerin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu durumda mahkemece menfi zarar kapsamında sözleşmeye güvenilerek yapılan masraflara yönelik talepler hakkında kabul kararı verilmesi de doğru değildir.(Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2014/11384-14671 E.K., Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2019/1316-9665 E.K)
Somut olayda; davacı tarafından K… ili E… ilçesi Merkez 326, 327 ve 328 parsel nolu taşınmazlara sulama suyu temin edileceği inancı ile davalı Sulama Birliğine ödenen toplam 3.000 TL katılım payı ve sulama ücretinin tarafına iadesine ilişkin menfi zararının tazmininin talep edildiği, ancak davacının yukarıda bahsi geçen müspet zararının tazmin edilmesi nedeniyle aynı hukuki ilişki çerçevesinde menfi zararının tazmini talebinin de kabul edilmesinin mümkün bulunmadığı, ilk derece mahkemesince verilen kararın bu yönü ile hatalı olduğu anlaşılmıştır.
3-Kabule göre;
a-Faize yönelik yapılan istinaf incelemesi neticesinde;
Somut olayda davacı vekili tarafından davalı Sulama Birliğince K… ili E… ilçesi Merkez 326, 327 ve 328 parsel nolu taşınmazlara sulama suyu temin edilmemesi nedeniyle ektiği mısırların çimlenmemesinden kaynaklı 16.000 TL müspet zararının ve davalı sulama birliğine katılım bedeli ile sulama suyu ücreti olarak ödediği toplam 3.000 TL menfi zararının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesinin talep ve dava edildiği, davacı vekili tarafından 21/02/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile ise müspet zarara ilişkin talebin 4.100 TL artırılarak davacının 20.100 TL müspet zararının ve 3.000 TL menfi zararının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesinin talep edildiği, ancak ilk derece mahkemesince davacının müspet zararına ilişkin olarak kurulan hükümde 20.100 TL’nin 16.000 TL’si yönünden dava tarihinden 4.100 TL’si yönünden ıslah tarihi olan 21/02/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine hükmedilmesi gerekirken, 20.100 TL’nin 19.000 TL si yönünden dava tarihinden 1.100 TL’si yönünden ıslah tarihi olan 21/02/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine hükmedildiği, ilk derece mahkemesince kurulan hükmün bu yönü ile de hatalı olduğu,
b-Alınması gerekli harca yönelik istinaf incelemesi neticesinde;
İlk derece mahkemesince davanın kabulü ile toplam 23.100 TL’nin davalıdan alınarak davacıyla verilmesine karar verildiği halde alınması gerekli harcın 20.100 TL üzerinden hesaplanarak 1.373,13 TL olarak belirlendiği, davacı tarafından dava açılırken yatırılan 282,15 TL peşin harç, 112,35 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 394,50 TL harç yatırıldığı halde, yalnızca 112,35 ıslah harcının alınması gereken harçtan mahsubuna karar verildiği, ilk derece mahkemesince kurulan hükmün bu yönü ile de hatalı olduğu anlaşılmıştır.
4-Ancak tespit edilen bu hukuka aykırılıklar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/2 maddesi hükmü uyarınca ilk derece mahkemesi kararı düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
1-A) 1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/2 maddesi hükmü uyarınca davalı vekilinin istinaf kanun yoluna başvuru talebinin yukarıda belirtilen gerekçe ile KABULÜNE,
2-İlk Derece Mahkemesi’nin KARARININ KALDIRILMASINA,
3-Peşin alınan istinaf karar ve ilam harçlarının istekleri halinde davalıya iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
1-B) 1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/2 maddesi hükmü uyarınca DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARARLA DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE ;
a-Davacının 20.100 TL müspet zararının 16.000 TL’si yönünden dava tarihinden, 4.100 TL’si yönünden ıslah tarihi olan 21/02/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
b-Davacının menfi zararının tazminine yönelik davasının reddine,
2-Alınması gerekli 1.373,03 TL harçtan peşin ve ıslahla alınan alınan 394,50 TL harcın mahsubu ile bakiye 978,53 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan 303,45 TL ilk dava gideri ve harç 112,35 TL ıslah harcı ile 1.407,65 keşif, bilirkişi, posta ve tebligat gideri olarak hesap edilen toplam 1.823,45 TL yargılama giderinin davanın kabul ve reddine göre hesap edilen 1,586,58 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye giderlerin davacı üzerine bırakılmasına,
4-Karar tarihindeki A.A.Ü.T. gereğince davacı vekili için 3.400 TL maktu ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Karar tarihindeki A.A.Ü.T. gereğince davalı vekili için 3.000 TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yatırılan gider avansından masraflar düşüldükten sonra kalan kısmın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-a maddesi gereğince dava değeri (23.100 TL) itibarı ile kesin mahiyete olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 13/02/2020