13. “Ecrimisil Talebi İlişkin Dönemlerde Taşınmazın Niteliğinde Bir Değişiklik Meydana Gelmişse Bu Hususun Ecrimisil Hesabından Göz Önünde Tutulması Gerekir.”
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2020/604 K. 2021/5065 T. 14.06.2021
“Dava konusu taşınmazlar tarla vasfıyla önceden bir bütün iken, 26.08.2008 tarihinde imar görmesi sonucu 2392 parsel tarla vasfıyla, 350 ada 1, 2, 3, 4 parsel sayılı taşınmazlar arsa vasfıyla tapuya tescil edilmiştir. Davacı tarafın 2006-2011 tarihleri için ecrimisil talebinde bulunması karşısında Mahkemece, 2392 parsel sayılı taşınmaz yönünden 2006-2011 yılları için tarla vasfına göre, 350 ada 1, 2, 3, 4 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise 2006-2008 yılları için tarla vasfına, 2008-2011 yılları için arsa vasfına göre ecrimisil hesabı yapılması gerekirken, 350 ada 1, 2, 3, 4 parsel sayılı taşınmazlar yönünden 5 yıllık arsa vasfına göre ecrimisil hesabı yapılması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.” (Eklenme Tarihi: 2023-01-09).
14. “Bilirkişi Tarafından Dava Konusu Taşınmazın Tapudaki Vasfı Dikkate Alınarak Ecrimisil Hesabı Yapılması Gerekir.”
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2018/11811 K. 2020/1922 T. 27.02.2020
“Dava konusu taşınmazın tapuda zeytinlik vasfında kayıtlı olduğu ve davalı tarafından bir kısmına zeytinyağı fabrikası yapılmak üzere kullanıldığı sabittir. Bilirkişi tarafından dava konusu taşınmazın tapudaki vasfı dikkate alınarak ecrimisil hesabı yapılması gerekirken taşınmazın zeytinyağı fabrikası niteliği dikkate alınarak hesaplama yapılması doğru değildir.
Hal böyle olunca, temyiz edenin sıfatı ve kazanılmış hakkı gözetilerek yukarıda izah edildiği üzere bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.” (Eklenme Tarihi: 2023-01-09).
“Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu arsa vasfındaki 10293 ada 9 parsel sayılı taşınmazın ,,, Vakfı adına kayıtlı olduğu, tapu kaydında davalıların miras bırakanları lehine ‘Kargir Bina …,… ’ya aittir’ şeklinde muhdesat şerhinin yer aldığı ve zemin üzerinde yer alan binanın bir kısım davalıların tasarrufunda olduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; bir kısım davalıların haklı ve geçerli bir nedene dayanmaksızın davacıya ait taşınmazı işgal ettiği saptanarak ecrimisile hükmedilmesinde kural olarak bir isabetsizlik yoktur.
Ne var ki; dava konusu taşınmaz arsa niteliğinde olup, davacı vekilinin 15.01.2014 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde de anlaşıldığı üzere davacı sadece arsa malikidir. Taşınmaz üzerinde yer alan bina davacı tarafından inşâ edilmemiştir. Bu durumda ecrimisilin de taşınmazın arsa niteliği gözetilerek hesaplanması gerektiği kuşkusuzdur.
Hâl böyle olunca, sadece arsanın getireceği ecrimisil miktarı belirlenerek buna hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile binanın getireceği gelir de hesaplanarak, bu miktar üzerinden ecrimisile hükmedilmesi doğru değildir.”
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.02.2022 tarihli, E. 2021/8268 K. 2022/1245 sayılı ilâmı (Eklenme Tarihi: 2023-01-28).
“Somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu 4233 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydında taşınmazın vasfının arsa olarak belirlenmiş olduğu, taşınmazın davalı belediye tarafından otopark olarak kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Ancak hükme esas alınan bilirkişi raporunda, ecrimisil bedelinin taşınmazın tapu kaydındaki vasfına değer verilmek suretiyle arsa olarak getireceği gelir üzerinden belirlenmesi gerekirken, otopark olarak getireceği gelir üzerinden belirlendiği görülmektedir. Mahkemece konusunda uzman bilirkişiler eşliğinde keşif yapılarak, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma ve inceleme yapılması, oluşacak sonuca göre davacının payı oranında belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.”
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 16.10.2019 tarihli, E. 2018/4227 K. 2019/9123 tarihli ilâmı (Eklenme Tarihi: 2023-05-28).
15. “Taşınmaz Sahibinden İzin Alınmaksızın Gerçekleştirilip -davalı kurumun iyi niyetine bağlı olmaksızın- Yaklaşık Sekiz Yıl Süren Söz Konusu El Atma Nedeniyle Meydana Gelen Zararların Giderilmesi Zorunlu Olmasına Rağmen Başvurucunun Tazminata Müstahak Görülmemesi Etkili Başvuru Hakkının İhl[â]li Sonucunu Doğurmaktadır.”
NOT: Yukarıda yer alan 1, 2, ve 3 numaralı Yargıtay kararları Anayasa Mahkemesinin işbu kararı karşısında dikkate şayandır.
T.C.
ANAYASA MAHKEMESİ
Başvuru Numarası: 2019/20330
Karar Tarihi: 19.10.2022
R.G. Tarih ve Sayı: 20/1/2023-32079
“Altından fiber optik kablo geçirilen taşınmaz başvurucunun mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır. Somut olayda 26/7/2007 tarihinde davalı şirket tarafından başvurucunun taşınmazının bir metre altından fiber optik kablo geçirildiği ve 2015 yılı Haziran ayında da bu kabloların kaldırılarak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin sona erdiği, taraflar arasında tartışmasızdır. Bununla birlikte başvurucu, taşınmazına el atıldığı dönemde taşınmazını tam olarak kullanamadığını ileri sürmüş; bu sebeple oluştuğunu iddia ettiği zararının tazmin edilmesini istemiştir. Bu durumda etkili başvuru hakkı yönünden öncelikle başvurucunun zararının olup olmadığının tespit edilip edilmediğinin, varsa tazminini sağlayabileceği etkili bir başvuru yolunun bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
İlgili düzenlemeler ve Yargıtay içtihatlarına göre başvuru konusu davanın taşınmazın altından kablo geçirilmesi sebebiyle kullanım durumunda bir kısıtlılık meydana gelip gelmediğinin tespit edilmesi ve varsa zararın hesaplanarak tazminata hükmedilmesi yönünden etkili bir yol olduğu hususunda tereddüt yoktur.
Anayasa Mahkemesince incelenecek ikinci mesele ise teorik düzeyde etkili olduğu tespit edilen bu yolun başvurucunun davasında fiilen işleyip işlemediği, diğer bir ifadeyle pratikte başarı şansı sunup sunmadığıdır. Mahkemece başvurucunun talebinin söz konusu müdahale sebebiyle taşınmazdan faydalanamaması nedeniyle zararının olduğu kabul edilmiştir. Öte yandan bilirkişilerce taşınmazın değerinin ve ecrimisil bedelinin hesaplandığı oysa ecrimisil tazminatının ancak haksız ve kötü niyetli zilyede karşı ileri sürülebileceği vurgulanmıştır. Buna göre davalı şirketin haksız ve kötü niyetli olmadığı zira başvuru konusu müdahalesinin 406 sayılı Kanun’a dayandığı ifade edilmiştir.
Başvurucunun açtığı davanın Mahkemenin ifade ettiği gibi ecrimisil istemine ilişkin olmadığı, başvurucunun fiber optik kablolardan kaynaklı olarak taşınmazından faydalanamaması nedeniyle oluşan zararlarının ödenmesi istemine ilişkin olduğunun altını çizmek gerekir. Nitekim Mahkemece aldırılan bilirkişi raporlarında taşınmazın el atılan kısmının sürülmediği, taşınmaza zarar verildiği ve el atılan kısımda tarımsal faaliyet yapılmasının mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte arazinin ortasından geçen fiber optik kablo hattının taşınmazın tamamının kullanımını etkilediği, taşınmazın büyüklüğü ve konumu itibarıyla yediemin otoparkı, tır garajı, sosyal tesis ve büyük lojistik firmaları için depo alanı olarak kullanılabileceği belirtilerek müdahale süresince aylık kira geliri hesaplanmıştır.
Takdirî delil niteliğindeki bilirkişi raporundaki nitelemenin Mahkemeyi bağlamayacağı, Mahkemenin resen hukuki nitelemede bulunma yetkisine sahip olduğu vurgulanmalıdır. Buna göre somut olayda da Mahkemece, bilirkişi raporlarındaki ecrimisil nitelemesinin doğru olmadığı, davanın fiber optik kablolardan kaynaklı olarak taşınmazdan faydalanılamaması nedeniyle oluşan zararların ödenmesi istemine ilişkin olduğu değerlendirilmiştir. Bu tespite rağmen Mahkemece söz konusu zararlar hesaplattırılmadan, bilirkişilerin ecrimisil nitelemesiyle bağlı kalınarak davalı şirketin ecrimisil davasının kabul şartları olduğu belirtilen haksız ve kötü niyetli zilyet olgularının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hâlbuki Yargıtay içtihatlarında ecrimisil nitelendirmesinde bulunularak varsa zararın tazminine karar verileceği kabul edilmiştir (bkz. §§ 34-36). Dahası Anayasa Mahkemesinin norm denetimi kararında da 406 sayılı mülga Kanun’un 14. maddesine ilişkin olarak yapılacak tesisat ile malikin kullanma ve yararlanma haklarının engelleneceği anlaşılan durumlarda taşınmazın tümünün ya da bir bölümünün kamulaştırılması veya taşınmaz üzerinde idari irtifak kurulması gerektiği ve kişilerin arazilerine tesisat yapılması ya da yapılan tesisat ile mülk sahibinin kullanma ve yararlanma olanaklarının ortadan kaldırılması durumunda malikin yargıya başvurabileceği belirtilmiştir (bkz. § 37).
Dolayısıyla taşınmaz sahibinden izin alınmaksızın gerçekleştirilip -davalı kurumun iyi niyetine bağlı olmaksızın- yaklaşık sekiz yıl süren söz konusu el atma nedeniyle meydana gelen zararların giderilmesi zorunlu olmasına rağmen başvurucunun tazminata müstahak görülmemesi etkili başvuru hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır.
Sonuç olarak Mahkemenin başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik ihlal için giderim sağlanmasını engelleyen yorumu nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (Eklenme Tarihi: 2023-01-22).
16. “Fuzulî Şagil, İşgal Ettiği Taşınmazı Kiraya Verip Gelir sağlıyacak, Yer Sahibi Fuzulî Şagilden Bir Şey İsteyemeyecek. Böyle Bir Kabul Tarzı Hayatın Gerçeklerine, Akıl ve Adalet İcaplarına Aykırı Düşer. Zira Hukuk; Adalet, Akıl ve Hayat İcaplarının Dışında Kalan Anlamsız Bir Kalıptan İbaret Değildir.”
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1970/56 K. 1974/312 T. 30.03.1974
“Davacı İstanbul Belediyesi vekili, tapulu taşınmazlarına gecekondu inşa edip kiraya veren ve bu yerde kira ile oturan davalılar aleyhine elatmanın önlenmesi ve işgal tazminatının tahsili isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, elatmanın önlenmesine ancak, davacı bir zarara uğradığını iddia etmeyip davalının elde ettiği fayda esasına dayanarak işgal tazminatı istemiş olduğundan 8/3/1950 gün ve 4/22 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre, bunun mümkün olmadığı gerekçesiyle işgal tazminatı hususundaki talebi red edilmiştir.
Davacı Belediye vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, davacı Belediyenin işgal tazminatı isteği, usulü dairesinde inceleme konusu yapılmadan bazı düşüncelerle reddedilmesi yolsuz olduğundan bahisle hükmü bozmuştur. Mahkeme ise, bazı sebep ve düşüncelerle önceki kararında direnmiş ve direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnmeyi kapsayan son hükmün süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü :
Davalı, davacı Belediyeye ait bulunan arsayı sebepsiz olarak işgal etmiş ve başkasına kiraya vermek suretiyle gelir bile sağlamıştır. Bu biçimde oluşan maddî olay ileri sürülerek davacı Belediye tarafından açılan dava ile, davalının elatmasının önlenmesi ve işgal nedeniyle uğranılan zarar karşılığının hüküm altına alınması istenilmiştir.
Dava dilekçesinde, kişisel hakka (tazminata) ilişkin bulunan açıklamaların ifade zarfı ile malül olması bu konudaki istemin kapsamı üzerinde kuşku yaratacak nitelikte değildir.
Davacının, kendisine ait taşınmazın haksız olarak işgal edilmesinden ötürü tazminat olarak bir miktar paranın ödenmesini istediği açıktır.
Bir taşınmazın sahibinin izni alınmadan ve geçerli nedene dayanmadan işgal edilmesi halinin, haksız fiil niteliği taşıyan bir eylem olduğu şüphesizdir. Haksız fiil olarak nitelendirilen işgal eylemi, yer sahibi bulunan davacının sonunda bir zarar görmesini doğurmuş ise bunun ödenmesi gerekir.
Zararın varlığı, kural olarak davacı tarafından isbat edilir. Ancak olayda davacı Belediye özellik taşıyan bir zarara uğradığını belirtmediğine, yani dava edilen yeri kendisi kullanmakta iken buna engel olunmasından ötürü belirli bir zarara uğradığını veya belirli bir miktar üzerinden kiraya vermekte iken bu olanaktan yoksun kaldığını ileri sürmediğine göre, (ecrimisil) olarak nitelendirilen en az zarar karşılığının hüküm altına alınması isteğinin kabulü zorunludur.
Davaya konu olay gibi özellik taşıyan durumlarda, davacı Belediyenin dava edilen yeri kullanmadığından ve kiraya vermediğinden, boş olarak duran bir yerin işgalinden ötürü davacının zarar görmediğinden bahisle davanın yüzeyde kalan bir incelemeye dayanılarak reddedilmesi doğru değildir. Fuzulî şagil, işgal ettiği taşınmazı kiraya verip gelir sağlıyacak, yer sahibi fuzulî şagilden bir şey isteyemeyecek.
Böyle bir kabul tarzı hayatın gerçeklerine, akıl ve adalet icaplarına aykırı düşer. Hukuk anlayışının ve isbat külfetinin yukarıda sözü edilen ölçülere ters düşmemesi gerekir. Zira, [hukuk;] adalet, akıl ve hayat icaplarının dışında kalan anlamsız bir kalıptan ibaret değildir.
Hal böyle olunca, işe yukarıda belirtilen ilkelerle bağdaşan bir çözüm yolu bulmak zorunluluğu vardır. Esasen, bu yol bugüne kadar yapılan uygulamaların çoğunluğunda belirtilmiş olduğuna göre, yapılacak iş, bilinenin tekrarından ibaret olmak gerekir.
Memleketimizde, taşınmaz malların haksız işgal edildiği hallerde, zararın giderilmesi (ecrimisil) adı verilen bir. miktar paranın ödenmesi suretiyle sağlanmaktadır.
(Ecrimisil) Cumhuriyet öncesi hukuktan gelen ve zamanımıza kadar varlığını sürdüren bir terimdir. Günümüzün uygulamalarında, bu terim, haksız işgalden doğan zararın tabanını, yani asgari haddini, en az kira bedelini ifade eden bir anlam taşımaktadır.
Davacı belediye (ecrimisil) ile karşılanabilecek bir miktardan daha fazla bir zarara uğradığını ileri sürmediğine göre, mahkemece bilirkişiye yaptırılacak inceleme sonunda, dava konusu taşınmazın ecrimisil getirebilecek nitelikte olduğu anlaşıldığı takdirde fuzulî işgalden ötürü uğranılan zararın giderilmesi için bilirkişi tarafından saptanan ecrimisil miktarını gösteren paranın hüküm altına alınması gerekir.” (Eklenme Tarihi: 2023-03-05).
17. “Ecrimisil Sözü Bugünkü Hukukumuzda, Mecelle’den Aktarılarak Kullanılagelen ve Fakat Aslı Haksız İşgal Nedeniyle Tazminat Olarak Nitelenen Özel Bir Zarar Giderim Biçimidir. Bu Zararın En Azı, Kira Geliri Karşılığı Olan Zarardır. Ancak Haksız İşgalden Doğan Zarar Her Zaman Kira Karşılığı Olan Gelir Değildir. Bu Zarar Çok Daha Kapsamlı Olabilir.”
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1979/66 K. 1982/1 T. 13.01.1982
“HGK.nun 9.1.1963 gün ve 1/5 E., ve yine HGK.nun 15.4.1964 gün ve 1/223 E., 330 K. sayılı içtihatlarında da açıklandığı veçhile; bugün yasalarımızda kira parası esaslarına göre hesaplanan ve ecrimisil diye adlandırılan bir ayrı ve özel tazminat türü yoktur. (Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 24.9.1974 gün ve 215/264 sayılı kararında da vurgulandığı gibi) ecrimisil sözü bu günkü hukukumuzda, Mecelle’den aktarılarak kullanılagelen ve fakat aslı (haksız işgal nedeniyle tazminat) olarak nitelenen özel bir zarar giderim biçimidir. Bu zararın en azı, kira geliri karşılığı olan zarardır. Ancak haksız işgalden doğan zarar her zaman kira karşılığı olan gelir değildir. Bu zarar çok daha kapsamlı olabilir. Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi’nin 29.2.1968 gün ve 1720/2201 sayılı bir kararında belirtildiği veçhile bu zarar :
a – Haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklindeki olumlu zarar,
b – Haksız işgal sırasında hor kullanmadan doğan olumlu zarar,
c – Haksız işgalden doğan ve malik ya zilyedin normal olarak elde etmesi muhakkak iken yoksun kalınan faydadan olumsuz zarardan ibarettir (Feyzi Necmettin Feyzioğlu-Zilyetlikle İadenin Mevzuu ve Şumulü-Hususiyle Ecrimisil Meselesi İstanbul 1958-Sayfa 323 vd.), (Ayrıca bakınız. HGK. 22.11.1967 gün ve 6/1203 E., 559 K.). Bu itibarla mahkemenin ısrar kararında, “…davacıların kira esasına dayanarak ecrimisil istediklerinden, bu bakımdan ürün esasına ilişkin bir istek ileri sürülmediğinden…” söz etmesi, işgal tazminatının yukarıda anılan niteliğine ve açıklanan kapsamına ters düşmektedir.” (Eklenme Tarihi: 2023-03-05).
18. “Davalının Eşinin İlgili Şirketin Ortağı Olması ve Davalının da Şirketi Fiilen Yönetmesi Davalının Ecrimisilden Şahsen Sorumlu Tutulmasına Sebep Teşkil Etmez. Husumetin İlgili Şirketin Tüzel Kişiliğine Yöneltilmesi Gerekir.”
T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
E. 2021/4240 K. 2022/4557 T. 28.06.2022
“…davacı vekili dava dilekçesinde, dava konusu dükkanı kiracı olarak kullanan davalının kira bedelini ödemediğini, davacının kayınbiraderi olması nedeniyle de biriken kira bedellerini tahsil etmekte zorluk yaşandığını belirterek dava tarihinden geriye dönük 5 yıllık kira bedelinin tahsilini istemiş ise de; yargılama sırasında davalı ile aralarında herhangi bir kira akdi olmadığını dile getirmiştir.
Dosya kapsamı incelendiğinde; tarafların da kabulünde olduğu üzere ecrimisil talep edilen dönem itibariyle davacı ile davalı arasında herhangi bir kira akdi bulunmadığı, davalının kiracı şirkette şirketin çalışanı olarak görev aldığı, bizzat kendi adına dava konusu taşınmazı kullanmadığı sabittir.
03.11.2015 havale tarihli inşaat ve hukukçu bilirkişi raporunda; dava konusu dükkanı … Gaz Hizmetleri Ticaret Elektronik Anonim Şirketinin işyeri olarak kullandığı, davalının 2001 yılına kadar şirkette hissedar olduğu ancak 2001 yılından sonra eşi …’in şirketin ortağı olduğu, 14.11.2010 tarihinde şirketin taşınmazı tahliye ettiği, davalının ecrimisil talep edilen dönemde şirket ortağı olmamasına rağmen eşinin yüzde 5 ortak olduğu ve davalının da fiili olarak şirkette sorumluluk yüklendiği belirtilerek davalı aleyhine ecrimisil miktarı hesaplanmış; mahkemece, bu rapor hükme esas alınarak dava kabul edilmiştir.
Ancak ecrimisil talep edilebilmesi için, davalının haksız kullanımda bulunduğunun ispatı gerekmektedir. Davacı taraf, davalının bizzat kendi adına taşınmazı kullandığını ispatlayamadığından, eşi …’in şirkette ortak olması ve davalının da bu şirkette fiili sorumluluk yüklenmiş olması gerekçe gösterilerek davanın kabulü doğru olmamıştır.” (Eklenme Tarihi: 2023-05-20).