HMK M. 150 İLE İLGİLİ GÜNCEL İÇTİHATLAR
⇒ “Davacı vekilinin vekaletnamesi süreli olup, vekalet süresinin 31.12.2018’de sona erdiği dosyadaki vekaletnameden anlaşılmaktadır. 29.01.2019 tarihinde tarafların bulunmadığı duruşmada, mahkemece taraf vekillerinin mazeretlerinin kabulüne, duruşma gün ve saati ile bilirkişi raporunun tebliğine, 04.04.2019 tarihli duruşmada ise dava takip edilmediği gerekçesiyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Davacı vekilinin vekalet süresi dolduğundan bundan sonraki usuli işlemlerin davacı asil huzuru ile yapılması gerekirken vekaletnamedeki süresi bitmekle yetkisiz hale gelen vekil ile işlemlerin sürdürülüp sonuçlandırılması doğru olmamıştır. Bu nedenle, mahkemece yargılamaya devam edilmesi gerekirken açılmamış sayılmasına karar verilmesi ve istinaf başvurusunun esastan reddi kararı doğru olmamış, bu gerekçelerle istinaf mahkemesi kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının bozulması uygun görülmüştür.” Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 16.12.2021 tarihli, E. 2021/1813 K. 2021/2333 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-07-30).
⇒ “Dosya içeriğinden 13.09.2018 tarihli oturumda taraf vekillerinin mazeretlerinin kabulüne, duruşma gün ve saatini UYAP’tan öğrenmelerine karar verilerek duruşmanın 18.10.2018 gününe talik edildiği, 18.10.2018 günlü oturumda da taraf vekillerinin gelmedikleri, davalı vekilinin mazeretinin kabulüne, davalı vekilinin davayı takip etmeyeceğini beyan etmesi halinde 18.10.2018 tarihi itibariyle dosyanın işlemden kaldırılmasına, duruşmanın 24.01.2019 gününe ertelenmesine karar verildiği, 24.01.2019 günlü oturumda taraf vekillerinin geldikleri, davalı vekilinin 18.10.2018 tarihi itibariyle davayı takip etmeyeceklerini bildirdiği, Mahkemece 24.01.2019 tarihli oturumda, geçmişe yönelik olarak 18.10.2018 tarihi itibariyle dosyanın işlemden kaldırılmasına ve davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği görülmüştür.
Görüldüğü üzere 24.01.2019 günlü oturumda yerel mahkemece, geçmişe yönelik olarak 18.10.2018 tarihi itibariyle dosyanın işlemden kaldırılmasına ve aynı celsede davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olup bu hal HMK 150 maddesi hükmünün açıkça ihlali niteliğinde bulunduğundan davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 23.05.2022 tarihli, E. 2022/2817 K. 2022/3907 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-07-30).
⇒ “Mahkemece 17.12.2019 tarihli duruşmada davalılar vekilinin mazeretinin kabulüne ve duruşma gününün UYAP’tan öğrenilmesine karar verilmiştir. 18.02.2020 tarihli duruşmada ise tarafların duruşmaya gelmedikleri gerekçesiyle HMK’nın 150. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına ve bilahare 3 aylık sürede davanın yenilenmemesi nedeniyle açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın uygulama alanını adli yargı ilk derece hukuk mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerinde tutulacak kayıtlar ile yazı işleri hizmetlerinin yürütülmesi ve bu işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esasları düzenlemek amacıyla çıkartılan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği’nin 52. maddesi gereğince tebligat işlemleri 7201 sayılı Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanunu uyarınca çıkarılan yönetmeliklere göre fiziki ya da elektronik ortamda yapılacaktır. Elektronik tebligat usulünün düzenlendiği Tebligat Kanunu’nun 7/A maddesindeki düzenleme ve Elektronik Tebligat Yönetmeliği hükümleri de dahil olmak üzere, Tebligat Kanunu ve çıkarılan Tebligat Yönetmeliği hükümleri incelendiğinde duruşma gününün UYAP’tan öğrenilmesine dair bir usulün bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda, mahkemece 17.12.2019 tarihli duruşmada davalı vekilinin mazereti kabul edildiğine göre, yeni duruşma gün ve saatinin taraf vekillerine usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesi gerekirken duruşma gününün UYAP’tan öğrenilmesi yönünde ara karar kurulması, yeni belirlenen duruşmaya tarafların gelmemesi nedeniyle dosyanın işlemeden kaldırılması ve 3 ay içinde yenilenmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.12.2021 tarihli, E. 2020/7179 K. 2021/7094 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-07-30).
⇒ “6100 sayılı HMK’nın 320/4. maddesinde ‘Basit yargılamaya tabi davalarda işlemden kaldırılmasına karar verilen dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır.’ hükmü yer almakta olup, bu hüküm uyarınca ikinci işlemden kaldırma tarihinde bu sonuç kendiliğinden gerçekleşeceğinden, tekrar yenileme söz konusu olmayacaktır.
Yapılan incelemede, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150. maddesinin 1. bendinde usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verileceğinin düzenlendiği, duruşma gününün UYAP’tan veya kalemden öğrenilmesi usulünün uygulanabileceğine yönelik bir düzenleme bulunmaması nedeniyle, davacı vekili usulüne uygun davetiye ile duruşma gününden haberdar edilmediğinden, davacı vekiline yeniden duruşma günü bildirilerek yargılamaya devam edilmesi usulüne uygun tebliğe rağmen gelmez ise davanın işlemden kaldırılması gerekirken, 18.09.2019 tarihli celsede davacı vekilinin mazeretinin kabulüne, duruşma ve keşif gününün UYAP üzerinden öğrenmesine karar verildiği, bir sonraki 20.11.2019 tarihli celsede (ikinci işlemden kaldırma) ise davanın HMK’nın 150. maddesi uyarınca yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına karar verilmesi, doğru görülmemiştir.” Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 10.02.2022 tarihli, E. 2021/8203 K. 2022/1884 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-07-30).
⇒ “Davacı vekili, davacının Kanada’da ikamet ettiğini, dosyanın akıbeti hakkında önceki vekilinden bilgi alamadığını, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini yeni öğrendiğini, davanın takipsiz bırakılmasında davacının bir kusuru bulunmadığını, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
…
Somut olayda davacı davada kendisini vekil ile temsil ettirmiş, davacı vekili duruşma gününden haberdar olmasına rağmen 24.05.2013 tarihli celseye katılmadığı gibi, Mahkemeye usulüne uygun bir mazeret de sunmamış, Mahkemece aynı celse dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiş, 20.09.2013 tarihinde ise davanın açılmamış sayılmasına hükmedilmiştir.
Dosya kapsamından; davanın vekille takip edildiği anlaşılmakla birlikte davacı vekilinin görevinden istifa ettiği ya da davacı asil tarafından azledildiğine ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, davacının temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.” Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 23.02.2023 tarihli, E. 2023/709 K. 2023/1092 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-07-30).
⇒ “Davacı taraf, 08/06/2015 tarihli dilekçesi ile davalı … yönünden davayı takip etmediklerini ve dosyanın işlemden kaldırılmasını talep etmiş olup, anılan davalı vekili 13/10/2016 tarihli dilekçesinde bu beyan karşısında davacıdan yargılama gideri ve vekalet ücreti talepleri olmadığını beyan etmiş olmasına rağmen, bu husus gözden kaçırılarak davalı … lehine vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru olmamış, hükmün bu sebeple de davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.03.2022 tarihli, E. 2020/2265 K. 2022/2054 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-07-31).
⇒ “6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 123. maddesinde; davacının hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabileceği belirtilmiş, aynı Kanunun 150. maddesinde; yöntemince davet edilmiş olan tarafların, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verileceği, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davaların, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılacağı ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kaydın kapatılacağı, hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki istemin de vaki olmamış sayılacağı açıklanmıştır. Anılan Kanunun davaya son veren taraf işlemlerinin düzenlendiği 307. maddesinde; feragatin, davacının istem sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olduğu, 309. maddesinde; feragatin hüküm ifade etmesinin karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmadığı, 310. maddesinde; feragatin hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği, 311. maddesinde; feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı öngörülmüştür.
Diğer taraftan 506 sayılı Kanunun 6. maddesinde, çalıştırılanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olacakları, sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümlerinin sigortalının işe alındığı tarihten başlayacağı, bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği yönünde düzenleme yapılmış olmakla, buna göre sigortalı olmak, kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vazgeçilemez ve kaçınılamaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuksal statü meydana getirmektedir. Kişiler ile sosyal güvenlik kuruluşlarının bu statünün oluşumundaki rolü de, yenilik doğurucu ve iradi bir durum değil, kanun gereği kendiliğinden oluşan statüyü belirlemekten ibarettir. Dolayısıyla, sosyal güvenlik hakkından 6100 sayılı Kanun hükümleri kapsamında feragat olanaksız olduğu gibi sigortalılığın ve sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davadan da feragat edilemez.
Eldeki davada, davacı 24.09.2019 tarihli dilekçesi ile, erken emekli olmak için davayı açtığını, ancak bu sürede yaşlılık aylığı bağlandığını, vekalet ücreti ödemeyecek ise davasından feragat edeceğini belitmiş ise de, 02.09.2020 tarihli dilekçesinde, bir kısım davalılar hakkında davasından feragat ettiğini, davalı … Deniz İşl. A.Ş. hakkındaki davasını HMK 123. maddesi gereği geri aldığını belirtmiş, davalı … Deniz İşl. A.Ş. vekili de muvafakat etmediklerini beyan etmiştir. … tarihli duruşmada, davacı davadan feragat ettiğini beyan etmiş ise de, yukarıda açıklandığı üzere sosyal güvenlik hakkından feragatın mümkün olmadığı, davacının yargılama sırasındaki beyanlarından amacının davadan feragat olmayıp, davayı takip etmekten feragat olduğu anlaşılmakta olup, feragat beyanının Kanunun 123. veya 150. maddelerinde düzenlenen haklardan birinin kullanımı niteliğinde olup olmadığı kendisine sorulmak suretiyle belirlenmeli, beyanın anılan anlamlarda kullanıldığı saptandığı takdirde belirtilen maddelerde öngörülen süreç işletilmeli, aksi durumda ise işin esasına girilip tüm kanıtlar toplandıktan sonra elde edilecek sonuca göre dava konusu istem hakkında karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 21.10.2021 tarihli, E. 2021/1355 K. 2021/12673 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-07-31).
⇒ “Dosya kapsamı incelendiğinde, davacının 08.11.2021 tarihli feragat dilekçesi verdiği, davalı şirket vekilinin de 09/11/2021 tarihli dilekçesiyle davadan feragat edilmesi sebebiyle davanın reddine karar verilmesini ve uzlaşma kapsamında yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin bulunmadığını beyan ettiği, davalı SGK vekilinin 11.02.2022 tarihli oturumda davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmesi üzerine, ‘Dosya kapsamına göre, davacı vekili hizmet tespiti içerikli işbu dosyayı açtıktan sonra, 08.11.2021 tarihinde davadan feragat ettiğini dilekçe ile bildirmiş olup, davalı vekilince de uzlaşma kapsamında söz konusu feragat dilekçesinin kabul edildiği, yargılama gideri ve vekalet ücreti talep edilmediği ayrı bir dilekçe ile bildirilmiştir. Yargıtay uygulamasına göre davanın niteliği gereği davadan feragat mümkün olmadığından ve tarafların uzlaşmaları sonucunda feragat edilmek suretiyle davanın takip edilmediği anlaşılmakla, takip edilmeyen davanın açılmamış sayılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.’ gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmış ise de, söz konusu hüküm yerinde görülmemiştir.
5510 sayılı Yasanın 92. maddesinde, ‘Bu Kanunda yer alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir.’ hükmü öngörülmüş olup; 506 sayılı Yasanın 6. maddesinde de benzer düzenleme yer almakta olup, sigortalı olmak, kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vazgeçilemez ve kaçınılamaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuksal statü meydana getirmektedir.
Kişilerin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının bu statünün oluşumundaki rolü, yenilik doğurucu ve iradi bir durum değil, kanun gereği kendiliğinden oluşan statüyü belirlemekten ibarettir. Dolayısıyla, sosyal güvenlik hakkından HMK 307. (HUMK 91.) maddesi kapsamında feragat olanaksızdır ve açılan sigortalılığın ve sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davadan da vazgeçilemez. Davacı ancak, HMK. 123. maddesinde düzenlenen hakkını kullanabilir ve ileride yeniden dava açabilme hakkını saklı tutarak, davalının rızası ile davanın takibinden vazgeçebilir veya HMK. 150. maddesi hükmü gereğince davayı takip etmeyerek yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılması ve giderek davanın açılmamış sayılması sonucunu elde edebilir.
Bu nedenle; inceleme konusu davada mahkemece, davadan vazgeçilemeyeceği davacıya bildirilmeli, feragat beyanının Hukuk Muhakemeleri Kanununun 123. veya 150. maddelerinde düzenlenen haklardan birinin kullanımı niteliğinde olup olmadığı kendisine sorulmak suretiyle belirlenmeli, beyanın anılan anlamlarda kullanıldığı saptandığı takdirde duruma göre 123. veya 150. maddesinde öngörülen usul işletilmelidir.
Öte yandan, HMK’nın 150. maddesinin 1. bendi, ‘Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.’ hükmüne, 6. bendi ise ‘İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır.’ hükmüne amir olup, mahkemece gerektiğinde sayılan bu bentler dahilinde işlem yapılması gerekmektedir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 14.09.2022 tarihli, E. 2022/8068 K. 2022/10442 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-08-01).
⇒ “3402 sayılı Kadastro Kanun’un 29. maddesinde, kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma yapılacağı, taraflardan hiç biri gelmez ise dosyanın işlemden kaldırılmayacağı, hâkimin, toplanması mümkün olan delilleri inceleyip ve anılan Kanun’un 30. maddesi hükmünce işi karara bağlayacağı düzenlenmiştir. Diğer bir anlatımla kadastro hâkiminin sicil oluşturma görev ve yükümlülüğü bulunmaktadır.
Aynı Kanun’un geçici 1. maddesinde; bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş tapulama mahkemelerinin, kadastro mahkemesi adını alacağı ve açılmış davaları, bu Kanun’daki hükümlere göre yürüteceği, asliye hukuk mahkemelerinde bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu’na göre açılan veya müracaata bırakılan davalara, kadastro mahkemelerinde bu Kanun’daki hükümler doğrultusunda bakılmaya devam olunacağı düzenlenmiştir.
Hal böyle olunca; Mahkemece, öncelikle dava konusu 76 ada 1 parsel sayılı taşınmazın herhangi bir nedenle tapuya tescil edilip edilmediğinin Tapu Müdürlüğünden sorulması, tescil edilmiş ise oluşan tapu kaydı ile dayanağı kayıtların getirtilmesi, 3402 sayılı Kadastro Kanun’un 12/ son fıkrasında yer alan ‘kesinleşmemiş tutanakların herhangi bir nedenle tapuya tescil edilmişse, iddia ve taşınmazın niteliğine bakılmaksızın, taşınmazı tescil tarihinden itibaren 20 yıl müddetle malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduranlar ile bunların akdi ve kanuni halefleri açılmış ve açılacak olan davalarda medeni kanunun tapuya itimat prensibinden yararlanacağı’ hükmünün de göz önünde bulundurulması ve bilahare davanın görevsizlikle Kadastro Mahkemesine devrinin gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 17.05.2022 tarihli, E. 2021/5547 K. 2022/4647 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-08-01).
⇒ “Davacı kadın, mahkemeye sunduğu 19/09/2014 havale tarihli dilekçesinde, eşiyle barıştığını ve davasını takip etmediğini ifade etmiştir. Bunun üzerine mahkemece 09/10/2014 tarihli kararıyla, davanın takip edilmemesi nedeniyle HMK m. 150/1 uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Dosyanın işlemden kaldırılmasına ilişkin bu karar sonrasında, davacı kadın tarafından sunulan 19/12/2014 tarihli dilekçeyle davadan feragat edilmiş ise de; mahkemece 12/01/2015 tarihinde HMK m.150/1-5 uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Dava dosyası HMK m. 150/1-3 uyarınca işlemden kaldırılınca dava, üç ay süre ile derdest kalmakta devam eder; üç ayın sonunda davanın açılmamış sayılması ile derdestlik ortadan kalkar. Bir başka ifadeyle, dosyanın işlemden kaldırılmasına ilişkin karar, bir ara kararı niteliğinde olup mahkeme bu karar ile davadan nihai olarak elini çekmez. Üç aylık süre içerisinde davanın her an yenilenmesi ihtimali vardır. Davacı kadının 19/12/2014 tarihli davadan feragat dilekçesi, dosyanın işlemden kaldırılmasından itibaren üç aylık süre içinde verilmiştir. Bu süre içerisinde dava hâlen derdest olduğundan, mahkemece davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 04.04.2019 tarihli, E. 2019/1997 K. 2019/4042 sayılı ilâmı (Eklenme tarihi: 2023-08-10).