ANONİM ŞİRKET PAYLARININ DEVRİNDE ÖNALIM HAKKI[1]
Anonim Şirket Esas Sözleşmesinde Yer Alan ve Payların Devrinde Önalım Hakkı
Tanıyan Hükümlerin Bağlayıcılığı
Uygulamada sıkça pay devirlerini sınırlandıran veya yöntemini gösteren esas sözleşme hükümlerine rastlanmaktadır. Bunlar; önalım hakkı, alım hakkı, satma hakkı ve hatta pay devri yapılabilecek kişilerin ismen sayıldığı hâller bile gözlenmektedir. Bu tarz hükümlerin öngörülmesinin sebebi de, yabancılaşmanın engellenmesi, mevcut pay sahiplerinin yeni pay sahiplerinin kimler olacağı konusunda bir söz hakkına sahip olmak istenmesi veya doğrudan doğruya, pay devri söz konusu olduğunda pay sahipliğini haklarının artırılmasının arzu edilmesidir. Elbette ki, önalım hakları sadece esas sözleşmede değil aynı zamanda pay sahiplerinin kendi aralarında da yaptıkları özel sözleşmeyle (hissedarlar/pay sahipleri sözleşmesi) düzenlediklerini görmekteyiz. Ancak bu tebliğin konusunu yalnızca şirket esas sözleşmesinde düzenlenen önalım hakkı oluşturmaktadır. Zira bunlar yani, pay sahipleri sözleşmesi borçlar hukukunun konusunu oluşturmaktadır.
Bu tarz esas sözleşme hükümleri yani, önalım hakkı tanıyan esas sözleşme hükümleri bağlayıcı mıdır? Pay devri söz konusu olduğunda yönetim kurulu, bu tarz hükümlere dayanarak işlem yapmak zorunda mı değil mi?
Konu, eski Türk Ticaret Kanunu döneminde (6762 Sayılı TTK) çok tartışmalıydı. Nitekim yeni Türk Ticaret Kanunu döneminde de (6102 Sayılı TTK), konu çok tartışmalıdır. Karşılaştırmalı hukukta da, aynı tartışmalar mevcuttur.
Bu tebliğin konusunu yakın dönemde verilmiş iki mahkeme kararı oluşturmaktadır[2].
SORU(N)
Bir anonim şirket esas sözleşmesinde yer alan ve pay devrinde diğer pay sahiplerine veya üçüncü kişilere önalım hakkı tanıyan bir hüküm mevcutsa acaba yönetim kurulu pay devrini bu hükme dayanarak onaylamaktan kaçınabilir mi? Bu esas sözleşme hükmünün korporatif (ortaklıksal) etkisi var mıdır?
Bu konuyla ilgili tespit edilebilen Yargıtay’ın sonuca ulaştığı ve görüş bildirdiği bir karar henüz mevcut değildir. Ancak 12.02.2020 tarihli bir kararda[3], bir esas sözleşme hükmü mevcut:
“Hissedarlar, sahip oldukları hisselerinin tamamını veya bir bölümünü devretmek istediklerinde diğer hissedarların ön alım hakkı vardır. Bu halde hissesini devretmek isteyen hissedar diğer grup hissedarlara sermaye iştirak oranına göre asgari 7 gün içinde ön alım hakkını kullanmak imkânı verir. Belirtilen süre içinde teklif edilen hissedarlar ön alım hakkını kullanmazlar ise hisseler serbestçe devredilebilir.”
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin görüşü nedir? Burada Daire, görüş bildirmemiş ama sonuca ulaşmak adına bir yol göstermiş. Diğer bir ifadeyle, hangi TTK hükümlerinin dikkate alınması gerektiğini tek tek ifade etmiştir. Bunlar; TTK m. 493/7, m. 340 ve Yürürlük Kanunu (6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun) m. 28/7’dir. Buna göre, anılan Kanun maddeleri gözetilerek esas sözleşmede yer alan düzenlemenin, TTK’nın 493/2 maddesi bağlamında haklı sebep oluşturup oluşturmayacağı, şirket yönetim kurulunun esas sözleşmenin bu hükmü nedeniyle davalı şahıslar arasında yapılan devrini onaylamaktan kaçınması gerekip gerekmediği üzerinde durularak denilerek, sonuca ulaşılmadan karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) Kararı[4]
Yargıtay’ın bahse konu kararının ardından dosya yeniden Bölge Adliye Mahkemesine gitmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesine göre, netice itibariyle önalım hakkı Kanun’da 493/2’de gösterilen önemli sebeplerden; şirketin işletme konusu ve işletmenin ekonomik bağımsızlığı kapsamında kabul edilebilir bir husus değildir, şirket yönetim kurulunun esas sözleşmenin bu hükmü nedeniyle davalı şahıslar arasında yapılan devri onaylamaktan kaçınamaz.
Şunu ifade etmek gerekir ki, Bölge Adliye Mahkemesi çok detaylı bir şekilde hükümleri inceleyip karar vermemiştir. Sonuç itibariyle, yönetim kurulunun anılan esas sözleşme hükmü nedeniyle pay devrine onay vermekten kaçınamayacağı ifade edilmiştir.
DEĞERLENDİRME
Önalım hakkına ilişkin esas sözleşme hükümleri bağlayıcı mıdır, hangi oranda bağlayıcıdır? Bu konuda, üzerinde durulması gereken iki ana düzenleme vardır. Birincisi m. 493 (1. ve 2. fıkra), ikincisi ise m. 340’tır. Fakat bu iki maddenin incelenmesinden önce, TTK’nın anonim şirketlerde pay devrine ilişkin kabul ettiği temel sistemin, prensiplerin değerlendirilmesi gerekir. Akabinde m. 493 ve m. 340 yorumlanmalıdır.
[1]Sayın Prof. Dr. N. Füsun NOMER ERTAN tarafından Yürürlüğünün 9. Yılında ve Yargıtay Kararları Işığında Türk Ticaret Kanunu Sempozyumunda (V) sunulan tebliğe ilişkin notlar ve tebliğ akabinde gerçekleştirilen tartışma ve açıklamaların derlemesi. Hazırlayan: Rıza GÜNDOĞDU, 09.10.2021.
[2]Bu kararlar, Yargıtay’ın 2020 tarihli bir kararı ve karar üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen karardan oluşmaktadır.
[3]Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.02.2020 tarihli, E. 2019/3127 K. 2020/1303 sayılı ilâmı. 2020 tarihli bu karardan önceki tarihli ve konusu aynı olan diğer bir karar için bkz. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.04.2018 tarihli, E. 2016/5729 K. 2018/3041 sayılı ilâmı. Tebliğde ve tartışmalarda bu kararın değerlendirilmesi/karara değinilmesi de oldukça faydalı olurdu. Kanaatimce de, anonim şirket esas sözleşmesinde yer alan önalım vb. haklar korporatif etkiye sahip değildir (bu esas sözleşme hükümlerinin ilan edilmesi de, önalım vb. hakların üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesini ve korporatif etki kazanmasını sağlamayacaktır) ve TTK m. 493 kapsamında önemli sebep teşkil etmediği gibi TTK m. 493/7 kapsamında da pay devrini ağırlaştırıcı niteliktedir. Nitekim limited şirketlere ilişkin hükümler de göz önüne alındığında, Kanun koyucunun iradesinin anonim şirket esas sözleşmesinde önalım vb. haklara ilişkin düzenleme yapılamayacağı yönünde olduğu açıktır.
[4]İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 09.12.2020 tarihli, E. 2020/604 K. 2020/1311 sayılı ilâmı. Kararın tam metnine ulaşmak mümkün olmamıştır. Sayın Prof. Dr. Füsun NOMER ERTAN tarafından sempozyumda karara ilişkin paylaşılan metin ise şu şekildedir: “…önalım hakkı kanunda [TTK m. 493/2] önemli sebeplerden, şirketin işletme konusu ve işletmenin ekonomik bağımsızlığı kapsamında kabul edilebilir bir husus sayılamayacaktır.
TTK’nun 340 (1) maddesinde öngörülmüş bulunan ‘esas sözleşmenin bu kanunun anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabilir.’ TTK’nun 493 (7) maddesinin ‘esas sözleşmenin devredilebilirlik şartlarını ağırlaştıramaz.’ hükümleri bir arada düşünüldüğünde de önalıma ilişkin bağlam hükmünün kanunda gösterilen önemli sebep kapsamında olmadığı, geçerli olmadığı, şirket yönetim kurulunun ana sözleşmenin bu hükmü nedeniyle davalı şahıslar arasında yapılan devri onaylamaktan kaçınamayacağı sonucuna varıldığından, davacı ve davalı … vekillerinin istinaf başvurularının kabulüne, hükmün
gerekçesi değiştirildiğinden hükmün kaldırılmasına, davanın reddine ve … karar verilmiştir.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi de 2022/581 K. sayılı ilâmında benzer yönde bir karar vermiştir:
“Anonim Şirketlerde pay senetleri hamiline veya nama yazılı olabilir. Hamiline yazılı pay senetlerinin devri şirket ve üçüncü kişiler arasında zilyetliğin geçirilmesi ile hüküm ifade eder. …yazılı paylar ise ilke olarak herhangi bir sınırlandırmaya bağlı olmaksızın alacağın temliki hükümlerine göre devredilebilir. Devir, ancak kanunla veya esas sözleşme ile sınırlandırılabilir. Bu kapsamda, bedeli tamamen ödenmemiş nama yazılı paylar yine ilke olarak ancak şirketin onayıyla devredilebilir. Yine esas sözleşme ile 6102 sayılı TTK’nın 492 ila 498 maddelerinde gösterildiği üzere, nama yazılı payların devri sınırlandırılabilir. Bu sınırlamaların neye ilişkin olabileceği aynı Kanun’un 493 ve 495. maddelerde gösterilmiş olup, 493/7. maddesine göre esas sözleşme devredilebilirlik şartlarını hafifletebilir ise de ağırlaştıramaz. 6103 sayılı TTK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu’nun 28/7. maddesine göre, esas sözleşmelerinde nama yazılı payların devrine ilişkin bu tür sınırlandırmalar bulunan şirketler Kanun’un yürürlülüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde esas sözleşmelerini TTK’nın 492 ila 498. maddelerine uyarlamak zorundadır. Aksi takdirde bu sürenin dolması ile tüm sınırlandırmalar geçersiz hale gelir. Pay devirlerine ilişkin ön alım hakkı ise TTK’da ayrıca düzenlenmemiş olup tüm ortaklar için tanınmış ve esas sözleşme ile güvence altına alınmış sözleşmesel bir haktır. Ön alım hakkı sadece şirket dışında üçüncü kişilere yapılacak devirler için değil aynı zamanda şirketin ortakları arasında yapılacak devirler için de öngörülebilir. Ana sözleşmede bu yönde hüküm olmasına rağmen ön alım hakkı tüm ortaklara tanınmadan yapılan devirler onaylanıp pay defterine kaydedilirse, bu durum TTK’nın 391/a maddesindeki eşit işlem ilkesine aykırılık oluşturur.
Somut olaya gelince, davalı şirketin dosya içinde mevcut ana sözleşmesinin 8. maddesine göre, hissedarlar, sahip oldukları hisselerin tamamını veya bir bölümünü devretmek istediklerinde diğer hissedarların ön alım hakkı vardır. Bu halde hissesini devretmek isteyen hissedar diğer grup hissedarlara sermaye iştirak oranına göre asgari on gün içinde ön alım hakkını kullanmak imkânı verir. Şirket ana sözleşmesinin düzenlendiği tarihte, 6762 sayılı TTK yürürlüktedir. Ana sözleşmede; 6762 sayılı TTK hükümlerine uygun olarak nama yazılı hisselerin devrine ilişkin kısıtlayıcı hükümler getirildiği anlaşılmaktadır. Ancak dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’da bu konuda 6762 sayılı TTK’dan farklı bir düzenlemeye yer verilmiştir. Uyuşmazlık, 6102 sayılı TTK’nın 493/7, 340 ve Yürürlük Kanunu’nun 28/7. maddesi gözetilerek esas sözleşmede yer alan ön alım hakkına ilişkin hükmün TTK’nın 493/2. maddesi bağlamında haklı sebep oluşturup oluşturmayacağı, şirket yönetim kurulunun ana sözleşmenin bu hükmü nedeniyle davalı şahıslar arasında yapılan devri onaylamaktan kaçınması gerekip gerekmediği, yapılan devrin kabul[ü]ne ilişkin kararın geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. 6103 sayılı Kanun’un 28/7. maddesi uyarınca, nama yazılı payların devrini red sebeblerini göstererek veya göstermeyerek sınırlandırmış bulunan anonim şirketler, TTK’nın yürürlüğü tarihinden itibaren bir yıl içinde esas sözleşmelerini değiştirerek, TTK’nın 492 ila 498. madde hükümlerine uyarlamak zorundadır. Aksi halde sınırlamalar geçersiz hale gelir. Somut olayda, davalı şirketin ana sözleşmesinin belirlenen sürede değiştirilmediği hususunda ihtilaf yoktur. Borsaya kote edilmemiş nama yazılı payların devrine ilişkin 6102 sayılı TTK’nın 493/1maddesi uyarınca şirket, esas sözleşmesinde öngörülmüş önemli bir sebebi ileri sürerek, onay istemini reddedebilir. Maddenin 2. fıkrası uyarınca, pay sahipleri çevresinin bileşimine ilişkin esas sözleşme hükümlerinin, şirketin işletme konusu veya işletmenin ekonomik bağımsızlığı yönünden onayın reddini haklı gösteriyorsa, önemli sebeb oluşturur. Maddenin 7. fıkrasında ise esas sözleşme devredilebilirlik şartlarını ağırlaştıramaz. Anonim şirketlerde pay devri olgusunun diğer pay sahiplerini beklenmedik veya istenmeyen durumlarla karşı karşıya bırakmasını önlemek amacıyla ana sözleşmeye, nama yazılı hisse senetlerinin devrini kısıtlayan veya tamamen yasaklayan hükümler konulabilir ki bu hükümler “bağlam” meydana getirirler ve bu tür senetlere de bağlı nama yazılı senet denir. Davalı şirketin ana sözleşmesinin ”Hisse Senetleri Devri” başlıklı 7. maddesinde de bu türden bir bağlam kuralı öngörülmüş olup, şirket yönetim kuruluna hisse devrini haklı sebeple reddetme yetkisi tanınmıştır. Şirket ana sözleşmesindeki bu hüküm, TTK’nın 493/4. maddesinde düzenlenen devir kısıtlaması niteliğinde olduğundan, bağlam niteliğindedir. Bu konuda ilk derece mahkemesinin karar gerekçesi yerinde olmayıp karar gerekçesinin düzeltilmesi gerekmiştir. 6103 sayılı Yürürlük Kanunu’un 28/7. maddesi uyarınca, 6762 sayılı TTK döneminde hazırlanan ana sözleşmelerdeki pay devrine ilişkin sınırlandırmalardan 6102 sayılı TTK’ya uyum sağlamayan hükümlerin geçis süresinin ardından geçersiz hale geleceği öngörülmüştür. TTK ‘nın 493/7 maddesinin “Esas sözleşme, devredilebilirlik şartlarını ağırlaştıramaz” şeklindeki hükmü göz önüne alındığında, şirket yönetim kurulunun davalı şahıslar arasında yapılan devri onaylamaktan haklı sebeple kaçınabileceğine ilişkin sözleşmesel düzenlemenin, hukuki niteliği itibariyle bağlam hükmünde olduğu ve 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girmesinden sonra geçersiz hale geleceği sonucuna ulaşılmaktadır. Diğer taraftan, somut olayda, davaya konu hisse devir tarihinde davalı şirketin iflasına karar verilmiş olup, şirket iflas tasfiyesine girmiş durumdadır. TTK’nın 492/3. maddesi uyarınca davalı şirket iflas etmiş olup tasfiye sürecine girmiş olduğundan, pay devrine ilişkin sınırlamalar kendiliğinden düşmüş durumdadır. Bu nedenle de hisse devir tarihinde geçerliliğini koruyan bir bağlam kurulunun mevcut olmadığı anlaşılmakta olup, davanın reddine karar verilmiş olması isabetlidir.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 18.05.2022 tarihli, E. 2019/2240 K. 2022/581 sayılı ilâmı. (Eklenme Tarihi: 2023-05-20).
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin yakın tarihli bir kararında da,
“Davalı İflas Halinde … Tic A.Ş.’nin hisse senetlerinin devrine ilişkin 8. maddesi, nama yazılı hisse senetlerinin başkalarına devri ve temlikinde, devir ve temlik etmek isteyen hissedar önce satış isteğini ve şartlarını yönetim kurulu aracılığıyla diğer nama yazılı hisse sahibi hissedarlara ulaştırır, işbu ulaşma tarihinden itibaren 10 iş günü içinde satış teklifine hissedarlardan bir cevap alınmadığı takdirde satış konusu hisseler üçüncü şahıslara satılabilir, şeklindedir. Davacı tarafça, 18/08/2015 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısına ilişkin hazirun cetvelinde davalı …’ın 20.000 hissesi, davalı …’in 34.000 hissesi bulunduğu beyan edilmiştir. Anılan genel kurulu 60.000 adet hisseden 57.000 adet hisse toplantıda temsil edilmiştir. Davalardan biri, davalı şirketin ana sözleşmesinde yer alan ön alım hakkı nedeniyle diğer davalı şahıslar arasında yapılan pay devir işleminin geçersizliğinin tespiti ile devir işlemini onaylayan yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Ancak, mülga 6762 sayılı TTK’nın 418/1 maddesinde, şirketin devir keyfiyetini ana sözleşmede düzenlenen sebeplerle pay defterine kayıttan imtina edebileceği düzenlenmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, sebep gösterilmeksizin dahi kayıttan imtina edilebileceği şartının ana sözleşmeye konulmasının mümkün olduğu hüküm altına alınmıştır. Anılan yasal düzenleme uyarınca, anonim şirketlerde pay devri olgusunun diğer pay sahiplerini beklenmedik veya istenmeyen durumlarla karşı karşıya bırakmasını önlemek amacıyla ana sözleşmeye, nama yazılı hisse senetlerinin devrini kısıtlayan veya tamamen yasaklayan hükümler konulabilir ki bu hükümler “bağlam” meydana getirirler ve bu tür senetlere de bağlı nama yazılı senet denir. Davalı şirketin ana sözleşmesinin ”Hisse Senetlerinin Devri” başlıklı 8. maddesinde de bu türden bir bağlam kuralı öngörülmüştür. Anonim Şirketlerde pay senetleri hamiline veya nama yazılı olabilir. Hamiline yazılı pay senetlerinin devri şirket ve üçüncü kişiler arasında zilyetliğin geçirilmesi ile hüküm ifade eder. Nama yazılı paylar ise ilke olarak herhangi bir sınırlandırmaya bağlı olmaksızın devredilebilir. Devir, ancak kanunla veya esas sözleşme ile sınırlandırılabilir. Bu kapsamda, bedeli tamamen ödenmemiş nama yazılı paylar yine ilke olarak ancak şirketin onayıyla devredilebilir. Yine esas sözleşme ile 6102 sayılı TTK’nın 492 ila 498 maddelerinde gösterildiği üzere nama yazılı payların devri sınırlandırılabilir. Bu sınırlamaların neye ilişkin olabileceği aynı Yasa’nın 493 ve 495. maddelerde gösterilmiş olup, aynı Yasa’nın 493/7 maddesine göre esas sözleşme devredilebilirlik şartlarını hafifletebilir ise de ağırlaştıramaz, TTK’nın 340. maddesi de buna cevaz vermez. 6103 sayılı TTK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu’nun 28/7 maddesine göre esas sözleşmelerinde nama yazılı payların devrine ilişkin bu tür sınırlandırmalar bulunan şirketler Yasa’nın yürürlülüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde esas sözleşmelerini TTK’nın 492 ila 498. maddelerine uyarlamak zorundadır. Aksi takdirde 6762 sayılı TTK’nın yürürlükte olduğu dönemde hazırlanan şirket ana sözleşmesinin pay devrinin sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemeleri 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonraki 1 yılın bitimi olan 01/07/2013 tarihinde 6103 sayılı Yasa’nın 28/7 maddesi uyarınca kendiliğinden geçersiz hale hale gelir. Pay devirlerine ilişkin ön alım hakkı ise TTK’da ayrıca düzenlenmemiş olup tüm ortaklar için tanınmış ve esas sözleşme ile güvence altına alınmış sözleşmesel bir haktır. Yargıtay nin 1994/7138 E. – 1995/1522 K sayılı ve 23.02.1995 tarihli kararında da açıklandığı üzere, ana sözleşmede eski paydaşa tanınan bu hak rüçhan hakkından daha çok Medeni Kanunun 658 (TMK md. 732) ve izleyen maddelerinde düzenlenen bir ön alım hakkına benzerlik arz etmektedir. Nitekim öğretide de ana sözleşmelere bu yolda konulan hükümlerin yani satış henüz gerçekleşmeden uygulanması gereken bu prosedürün gerçek anlamda bir ön alım hakkı oluşturmadığı kabul edilmekle birlikte yenilik doğuran böyle bir hakkın kullanılmasında, ön alım hüküm ve ilkelerinin örnekseme yolu ile uygulanmasının gerektiği kabul edilmektedir. (Bkz. Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İst. 1993 sh. 491 vd.) Ön alım hakkı sadece şirket dışında üçüncü kişilere yapılacak devirler için değil aynı zamanda şirketin ortakları arasında yapılacak devirler içinde öngörülebilir. Ana sözleşmede bu yönde hüküm olmasına rağmen ön alım hakkı tüm ortaklara tanınmadan yapılan devirler onaylanıp pay defterine kaydedilirse bu durum TTK’nın 391/a maddesindeki eşit işlem ilkesine aykırılık oluşturur (Yargıtay ‘nin 12/02/2020Tarih ve 2019/3127 E.- 2020/1303 K. sayılı kararı). Somut olaya gelince, davalı şirketin dosya içinde mevcut ana sözleşmesinin 8/c maddesine göre, hissedarlar, sahip oldukları hisselerin tamamını veya bir bölümünü devretmek istediklerinde diğer hissedarların ön alım hakkı vardır. Bu halde hissesini devretmek isteyen hissedar diğer grup hissedarlara sermaye iştirak oranına göre asgari 10 gün içinde ön alım hakkını kullanmak imkanı verir. Belirtilen süre içinde teklif edilen hissedarlar ön alım hakkını kullanmazlar ise hisseler serbestçe devredilebilir. Ana sözleşmenin bu hükmü son derece açık olup payın devrinde üçüncü kişi veya paydaş ayrımı yapmadan her türlü devirde diğer paydaşlara hisseleri nispetinde paydan satın alma hakkı tanınmıştır. Pay devrindeki ön alım hakkı yasal bir hak olmayıp yukarıda da belirtildiği gibi sözleşmesel bir hak olduğundan TMK’nun 732. maddesinden hareketle sadece üçüncü kişilere yapılacak devirler için ön alım hakkının öngörüldüğü kabul edilemez. Hal böyle olmakla birlikte TTK’nın 493/7, 340 ve Yürürlük Yasasının 28/7. maddesi gözetilerek esas sözleşmede yer alan hükmün TTK’nın 493/2 maddesi bağlamında haklı sebep oluşturup oluşturmayacağı, şirket yönetim kurulunun ana sözleşmenin bu hükmü nedeniyle davalı şahıslar arasında yapılan devri onaylamaktan kaçınması gerekip gerekmediği üzerinde durulması gerekir. Somut olayda, şirket ana sözleşmesinin düzenlendiği tarihte, 6762 sayılı TTK yürürlükte olup, şirket ana sözleşmesinin 8. maddesi pay devrine ilişkin kısıtlayıcı hüküm içermektedir. Davaya konu hisse devirlerinden önce 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girmiş ve TTK’nın 492/1. maddesi, esas sözleşme, nama yazılı payların ancak şirketin onayıyla devredilebileceğini öngörebilir, şeklinde; 493/1. maddesi ise, şirket, esas sözleşmede öngörülmüş önemli bir sebebi ileri sürerek veya devredene, paylarını, başvurma anındaki gerçek değeriyle, kendi veya diğer pay sahipleri ya da üçüncü kişiler hesabına almayı önererek, onay istemini reddedebilir, şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere, esas sözleşmedeki hisse devrine ilişkin düzenlemeye ilişkin olarak devrin kabulü ya da reddedilmesi yönetim kurulunun takdirindedir. Yönetim kurulunun hisse devrine ilişkin onay istemini reddetmemesi tek başına yönetim kurulu kararının butlanı için yeterli değildir. Ayrıca pay devrine ilişkin olarak yönetim kurulunun takdir yetkisini kaldıran düzenlemeler TTK’nın 492 ile 494. maddelerindeki düzenlemelere aykırı olup geçerli değildir. Davalı şirket ana sözleşmesinin hisse devrine ilişkin 8. maddesi de, davacının iddiasını ileri sürüş biçimine ve TTK ‘nın 493/7 maddesinindeki “Esas sözleşme, devredilebilirlik şartlarını ağırlaştıramaz” düzenlemesine göre hisse devirleriyle ilgili yönetim kuruluna takdir hakkı tanımamakta olup, 6103 sayılı Kanun’un 28/7. maddesi uyarınca, TTK’nın yürürlüğü tarihinden itibaren bir yıl içinde esas sözleşme değiştirilerek, TTK’nın 492 ila 498. madde hükümlerine uygun hale getirilmediğinden ana sözleşmenin hisse devrini kısıtlayan 8. maddesi geçersiz hale gelmiştir. Diğer taraftan, davaya konu hisse devir tarihlerinde davalı şirketin iflasına karar verilmiş olup, şirket iflas nedeniyle tasfiyeye girmiş durumdadır. TTK’nın 492/3. maddesindeki, şirket tasfiyeye girmişse devredilebilirliğe ilişkin sınırlamalar düşer, düzenleme uyarınca davalı şirket iflas nedeniyle tasfiye sürecine girmiş olduğundan, pay devrine ilişkin sınırlamalar kendiliğinden düşmüş durumdadır. Bu nedenle de hisse devir tarihinde geçerliliğini koruyan bir bağlam kuralının bulunduğundan bahsetmek mümkün değildir. Bu durumda, öneriye muhatap olma hakkı ile ilgili davası yerinde olmayıp mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiştir.” şeklinde hüküm kurulmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesinin 29.11.2022 tarihli, E. 2020/1145 K. 2022/1318 sayılı ilâmı. (Eklenme Tarihi: 2023-07-09).