Bilindiği üzere, bir uyuşmazlık hakkında karar verecek olan mahkemenin görevli olması dava şartıdır (6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 114/1-c). Görev kuralları, kamu düzenine ilişkin olduğundan (HMK m. 1) mahkeme yargılamanın her aşamasında; taraflar ileri sürmese dahi bu konuda kendiliğinden inceleme yapabilir (HMK m. 115/1) ve görevsiz olduğu kanısına varırsa görevsizlik kararı vermek zorundadır.
“Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevi” başlıklı HMK m. 2’ye göre, “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” (HMK m. 2/2).
Buna karşılık ticari davalar [1], asliye ticaret mahkemesinde görülür (6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 5/1). Hangi uyuşmazlıkların ticari dava teşkil ettiği ise TTK m. 4’te düzenlenmiş olup; bazı davalar, tarafların sıfatı (tacir olup olmaması) ve işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmadığı önem arz etmeksizin ticari dava kabul edilmiş (mutlak ticari dava) [2], bazı uyuşmazlıkların ticari davaya konu olabilmesi için ise, her iki tarafın da tacir ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgili olması gerektiği düzenlenmiştir (nispi ticari dava) [3]. Son olarak, en az bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, saklama (vedia), fikir ve sanat eserlerine ilişkin davaların da ticari dava olduğu düzenlenmiştir (şarta bağlı ticari dava) [4].
Yukarıdaki açıklamalar kapsamında; tarafları tacir [5] olan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talepli davalarda görevli mahkeme, asliye hukuk mahkemesi mi yoksa asliye ticaret mahkemesi midir? Diğer bir ifadeyle, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talepli uyuşmazlıkların; şartları varsa, nispi ticari dava teşkil ettiği ve böylece görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu söylenebilir mi?
Bu konudaki ağırlıklı uygulama, tarafları tacir ve uyuşmazlık tarafların ticari işletmesinden kaynaklansa dahi el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talepli davalarda görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu yönündedir. Asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu yönündeki kararların matbu olduğu söylenebilecek gerekçesi ise şu şekildedir:
“…somut olaya bakıldığında; eldeki davada istenen ecrimisilin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 683. ve 995. maddeleri ve 08.03.1950 günlü, 22/4 sayılı YİBK’nda kabul edildiği gibi haksız fiil benzeri olup, üstün bir hakka dayanmadan başkasının taşınmazını işgal eden, böylece haksız kazanç sağlayan tarafın iade etmekle yükümlü bulunduğu bir tazminat türü olduğu; her ne kadar taraflar tacir ve çekişme konusu taşınmaz üzerinde ticari faaliyet yapıyor ya da yapacak olsalar dahi, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgisinin bulunmadığı, esasen dava dilekçesinde de bu yönde bir iddiaya yer verilmediği, davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği ve TTK hükümlerinin veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlıktan söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görev kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmaktadır. Aksi uygulama, Asliye Ticaret Mahkemelerinin kuruluş amacına ve niteliğine aykırı düşecektir.
Hâl böyle olunca; işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, görevsizlik kararı verilmesi doğru değildir.”
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 01.03.2016 tarihli, E. 2016/968 K. 2016/2426 sayılı ilâmı.
“…somut olaya bakıldığında; eldeki davada istenen el atmanın önlenmesi, kal ve ecrimisilin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 683. vd. maddelerine dayandırıldığı; her ne kadar taraflar tacir olsalar dahi, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgisinin bulunmadığı, esasen dava dilekçesinde de bu yönde bir iddiaya yer verilmediği, davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği ve TTK hükümlerinin veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlıktan söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görev kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmaktadır. Aksi uygulama, Asliye Ticaret Mahkemelerinin kuruluş amacına ve niteliğine aykırı düşecektir.
Hâl böyle olunca; işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, görevsizlik kararı verilmesi doğru değildir.”
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 12.09.2018 tarihli, E. 2018/9046 K. 2018/15609 sayılı ilâmı.
“…somut olaya bakıldığında; eldeki davanın mutlak veya nisbi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği ve TTK hükümlerinin veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlıktan sözedilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görevi kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmaktadır. Aksi uygulama, Asliye Ticaret Mahkemelerinin kuruluş amacına ve niteliğine aykırı düşecektir.
Hâl böyle olunca; davanın, genel mahkeme sıfatıyla asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile işin esasına girilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.”
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 05.03.2019 tarihli, E. 2018/14622 K. 2019/2287 sayılı ilâmı.
“…somut olaya bakıldığında; eldeki davada istenen ecrimisilin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 683. vd. maddelerine dayandırıldığı; her ne kadar taraflar tacir olsalar dahi, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgisinin bulunmadığı, esasen dava dilekçesinde de bu yönde bir iddiaya yer verilmediği, davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği ve TTK hükümlerinin veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlıktan söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görev kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmaktadır. Aksi uygulama, Asliye Ticaret Mahkemelerinin kuruluş amacına ve niteliğine aykırı düşecektir. Hal böyle olunca, mahkemece; uyuşmazlığın çözümünde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2/1. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, görevsizlik nedeniyle HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup kararın kaldırılmasını gerektirmiştir.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 09.04.2019 tarihli, E. 2018/1025 K. 2019/560 sayılı ilâmı.
“Gerek mutlak ve gerekse nispi ticari davaların, Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği kuşkusuzdur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 2. maddesine göre dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.Somut olaya gelince; eldeki davanın 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun (TMK) Eşya Hukuku başlıklı 4. kitabında düzenlenmiş 995. maddesine dayalı ecrimisil davası olduğu, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgisinin olmadığı, davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği, Asliye Ticaret Mahkemelerinin uzmanlık gerektiren ticari davalara bakmakla görevli özel nitelikli mahkemeler olduğu, eldeki davada ise uyuşmazlığın TMK’nun 995. ve devamı maddeleri uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulacağı, taraflar arasında Türk Ticaret Kanunu hükümleri veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlık bulunmadığı hususları bir bütün halinde değerlendirildiğinde davada genel mahkemelerin görevli olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Aksi düşünce, Asliye Ticaret Mahkemelerinin kuruluş amacına ve niteliğine aykırı olacaktır.Hâl böyle olunca; istinaf incelemesine konu İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16/05/2018 tarih ve 2018/… E. – 2018/… K. sayılı görevsizlik kararında isabetsizlik bulunmadığı, davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1).b.1 maddesi gereği esastan reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 07.11.2019 tarihli, E. 2019/107 K. 2019/1597 sayılı ilâmı.
“Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; müvekkilinin madencilik faaliyeti yaptığını, davalılardan K… G… Müdürlüğünün K… M… O… projesini yürüttüğünü, diğer davalıların ise otoyol yapım işinde yüklenici firma olarak faaliyet gösteren firmalar olduğunu, davalıların hafriyat alanına dökmeleri gereken pasanın yasal dayanağı olmaksızın müvekkilinin ruhsat alanına taşacak şekilde ve maden ocağına dökülmek suretiyle müvekkilinin madencilik faaliyetini yapılmaz hale getirdiğini, müvekkilinin Maden İşleri Genel Müdürlüğüne başvuru yaptığını, davalıların şifai olarak ve noterlik aracılığıyla da uyarıldığını ancak yine de bir sonuç alamadıklarını belirterek davalıların müdahelesinin önlenmesine, müdahelenin giderilmesi için gerekli masraf ve zararın tespiti ile müvekkiline ödenmesine, müvekkilinin madencilik faaliyeti yapamaması nedeniyle uğradığı zararın ve mahrum kaldığı kârın tespiti ile davalılardan alınarak müvekkiline ödenmesine, haksız müdahele nedeniyle ecrimisil bedelinin tespiti ile tespit edilen bedelin davalılardan tahsiline, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla karar verilmesini ayrıca yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Dava dilekçesindeki açıklamalara göre, uyuşmazlığın haksız fiilden kaynaklandığı, her iki yanında ticari işletmesini ilgilendiren bir uyuşmazlığın söz konusu olmadığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın genel hükümler uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesinin 22.05.2019 tarihli, E. 2019/134 K. 2020/1446 sayılı ilâmı.
“Somut olayda, davacı vekili fazlaya ilişkin takip, talep, tahsil ve dava hakları saklı ve baki kalmak üzere davalının haksız olarak işgal ettiğini, müvekkilinin 4/10 hisse ile maliki bulunduğu taşınmaza ilişkin olarak 01/01/2012-31/12/2012 dönemine ilişkin ecrimisil alacağının tespiti ile bilirkişi raporunda belirlenecek miktara göre HMK’nun 107 maddesi uyarınca tamamlama harcı yatırılıp, belirsiz alcak olarak açtıkları işbu davada müdeabbihin değeri arttırılacağını, bu miktar üzerinden ve dönem sonundan itibaren tahakkuk edecek ecrimisil alacağının ticari avans faizi ile birlikte tahsiline ilişkin hüküm kurulması ve hüküm kesinleşinceye kadar ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taşınmaz mülkiyetine dayanarak açılmış ecrimisil tazminatı istemine ilişkin olup, haksız fiilden kaynaklanmaktadır. Taraflar arasında hukuksal bir ilişki bulunmamaktadır. Bu olgu gözetildiğinde Medenî Kanunun 683 ve devamı maddelerinden kaynaklanan haksız el atma nedeniyle ecrimisil isteğinin genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesinde sonuçlandırılması gerekir.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesinin 02.06.2020 tarihli, E. 2019/2829 K. 2020/885 sayılı ilâmı.
Kanaatimce, tarafları tacir olan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talepli davalarda özellikle “uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgisinin olmadığı, davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği…” gerekçesiyle asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu yönünde karar verilmesi hukuka ve kanuna aykırıdır. Zira nispi ticari davanın şartları, gayet açık olup; bu hususta Kanunla düzenlenmiş bir istisna da bulunmadığından (örneğin bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren fikir ve sanat eserlerine ilişkin davaların, her ne kadar ticari dava teşkil etse de özel hüküm gereğince, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesinin görevli olması gibi) zorlama gerekçelerle ve belki de uygulamaya yönelik gizli çekincelerle bu yönde karar verilmesi kabul edilemez. Tarafları tacir olan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talepli davalarda görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu yönünde iki temel gerekçe ise şu şekildedir:
- Nispi Ticari Dava: Her iki tarafın tacir olması ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesinden kaynaklanması durumunda nispi ticari dava söz konusudur. Kanaatimce, Kanun koyucu bu hususta mutlak ticari davalardaki gibi bir sınırlama düzenlemeyerek; ticari hayatın da bir gereği olarak tacir olan ve tarafların ticari işletmesini ilgilendiren her hususun özel görevli mahkeme olan asliye ticaret mahkemesinde çözüme kavuşturulmasını amaçlamıştır. Nitekim el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davalarının esasen haksız fiil teşkil ettiği de, kuşkudan münezzehtir. Hâl böyleyken; ders kitaplarının klasik örneği olan bir tacirinin kamyonetinin başka bir tacirin fabrikasına zarar verdiği ve haksız fiil teşkil eden durumda ortaya çıkan uyuşmazlık asliye ticaret mahkemesinde görülürken; el atmanın önlenmesi ve ecrimisil (haksız fiil tazminatı) kaynaklı haksız fiillerde asliye ticaret mahkemesinin görevli olmadığını iddia etmek ve bu hususu neredeyse yerleşik içtihat hâline getirmek açık ve çetin bir çelişkidir [6].
- Yukarıda açıkladığım üzere, tarafları tacir olan ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesinden kaynaklanan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talepli davalarda görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu hususu, TTK m. 4’ün (nispi ticari davanın) özel hüküm teşkil etmesinin (lex specialis) yanı sıra, “sonraki kanun ilkesi” gereğince de savunulabilir. Gerçekten de, asliye hukuk mahkemesi ile asliye ticaret mahkemesi arasındaki görev ilişkisi ve HMK m. 2 ile TTK m. 4 ve m. 5 arasındaki özel kanun/hüküm ilişkin bir yana; HMK ve TTK’nın aynı düzeyde olduğu düşünülse bile bu hâlde de, TTK’nın yürürlük tarihi itibariyle HMK karşısında öne çıkacağından diğer bir ifadeyle, TTK’nın sonraki tarihli kanun olması dolayısıyla uygulanacak hükümleri ihtiva etmektedir.
Yukarıda sınırlı ve kısa bir şekilde açıkladığım üzere, tarafları tacir olan ve tarafların ticari işletmesinden doğan el atmanın önlenmesi ve/veya ecrimisil talepli uyuşmazlıklarda görevli mahkeme, asliye ticaret mahkemesidir. Aksi hâlde, “Kanuni Hâkim İlkesi” (Anayasa m. 37 ve m. 142) ihlâl edilmiş olacağı gibi tacir olmanın hüküm ve sonuçlarına aykırılık teşkil edecek ve ticari hayatı sekteye uğratacak şekilde ticari (avans) faizin elde edilememesi dahi söz konusu olabilecektir.
Aşağıda bu hususta saptayabildiğim ve görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu yönündeki Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına yer almaktadır. Her ne kadar, ağırlıklı uygulama asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu yönünde ise de, aşağıda yer alan içtihatların varlığı sayesinde yeknesak ve yerleşik içtihatların bu yönde olmadığı söylenebilir.
TARAFLARI TACİR OLAN VE TARAFLARIN TİCARİ İŞLETMESİNDEN KAYNAKLANAN EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL TALEPLİ UYUŞMAZLIKLARDA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLDUĞU YÖNÜNDEN İÇTİHATLAR
1. “Somut olayda, davacı … Üniversitesi ile yapılan irtifak sözleşmesi gereği üniversite içerisinde bulunan alışveriş merkezinin irtifak hakkı sahibi olduğunu, davalının ise bahsi geçen alışveriş merkezinin 29 nolu dükkanında fuzuli şagil olarak faaliyette bulunduğunu ileri sürerek ecrimisil talebinde bulunmuştur. Yukarıda açıklanan yasa hükümleri uyarınca, davanın her iki tarafının da tacir olup uyuşmazlığın ticari işletmelerinden kaynaklandığı anlaşılmakla, ticari dava niteliğindeki davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.“
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 06.11.2014 tarihli, E. 2014/15356 K. 2014/15352 sayılı ilâmı.
[1] Ticari davalar hakkında açıklamalar için bkz. Rıza GÜNDOĞDU, Bir Yargıtay Kararı Işığında Tacirler Bakımından Genel İşlem Koşullarının Değerlendirilmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 165, Mayıs 2020, s. 957-958.
[2] “Mutlak ticari davalar ise, tarafların tacir olup olmadıklarına ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmeleri ile ilgili bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kanun gereği ticari dava sayılan uyuşmazlıklardır. TTK’nın 4/1-a ve devamı bentlerinde yazılan uyuşmazlıklar ile diğer kanunlarda ticari dava olduğu belirtilen uyuşmazlıklar, mutlak ticari davalardır. Somut olayda davacı Türkiye Binicilik Federasyonu tarafından Macaristan’da organize edilen yarışma nedeniyle davalı ile arasında akdedilen atın karnesinin hazırlanması ve taşıma hizmet sözleşmesi kapsamında ödenmeyen bedelin tahsilini talep etmiştir. Taşıma işleri, 6102 sayılı TTK’nın 850 vd maddelerinde düzenlemiş olup, 850/3. madde uyarınca da, taşıma işleri ticari işletme faaliyetidir. Taşıma sözleşmesi TTK’nda düzenlendiğinden, bu sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklar, TTK’nın 4/1-a maddesi karşısında “Mutlak ticari” davalardandır. Mutlak ticari dava niteliğindeki uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesince incelenip sonuçlandırılması gerekmektedir.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesinin 11.06.2021 tarihli, E. 2020/2050 K. 2021/962 sayılı ilâmı.
“Somut olayda, uyuşmazlık usulsüz olarak gerçekleştirildiği ileri sürülen bankacılık işleminden kaynaklanmakta olup davanın mutlak ticari dava niteliğinde olmasına göre, iş bu davada görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu açıktır. 6102 sayılı TTK nın 4/1- f fıkrasına göre, bankalara ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının mutlak ticari dava olduğu, değerlendirildiğinde davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği halde görevsizlik kararı verilerek dosyanın asliye hukuk mahkemesine gönderilmesi yerinde görülmediğinden hükmün kaldırılarak davanın görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 25.03.2021 tarihli, E. 2020/1346 K. 2021/437 sayılı ilâmı.
“…işletmenin devri sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, tarafların sıfatına bakılmaksızın mutlak ticari dava olarak belirlenmiştir. TBK’nın 202. maddesinde esnaf işletmesi ve ticari işletme ayrımı da yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece uyuşmazlığın esasına girilerek yargılama yapılması gerekirken görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 02.12.2021 tarihli, E. 2021/1699 K. 2021/1469 sayılı ilâmı.
“TBK’nın 444 vd. maddelerinde düzenlenen rekabet yasağına ilişkin hükümlerin ve buna bağlı olarak bu yasağın ihlali halinde ortaya çıkacak uyuşmazlıkların, 7306 sayılı Kanun’un 5/1. maddesi kapsamında, iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlık olarak tanımlanması ve giderek İş Mahkemelerinin görevi kapsamında addedilmesi yerinde bir yaklaşım değildir. Bu çerçevede, İş Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemelerinin görev alanları bakımından bir hüküm uyuşmazlığından bahsedilemeyeceği gibi 7306 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile TBK’daki rekabet yasağına ilişkin hükümlerin mutlak ticari dava olarak tanımlanmasına ilişkin TTK’nın 4. maddesi hükmünün zımnen ilga edilmiş olduğu da ileri sürülemez.
Hal böyle olmakla, kanun koyucunun, mutlak ticari dava niteliğindeki bir davayı, TTK’nın 5. maddesinde yazılı “aksine hüküm bulunmadıkça” hükmüne dayalı olarak, ihtisas alanı ve yargılama usulü tümüyle farklı bir mahkemenin görevi kapsamına alması gibi kabul edilemez nitelikteki bir yaklaşımda bulunmasının söz konusu olamayacağı kanaatine varılmakla, aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
VII. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle, TBK’nın 444-447 maddelerinden doğan rekabet yasağının ihlaline dair uyuşmazlıklara bakma görevinin TTK’nın 4/1-c maddesi gereğince aynı Kanunun 5. maddesi uyarınca Ticaret Mahkemelerine ait olacağına, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 13 ve 43. Hukuk Daireleri ile 12 ve 14. Hukuk Daireleri arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine, 03/12/2021 tarihinde 5235 sayılı Kanun’un 35/4 maddesi gereğince (gerekçe yönünden çoğunlukla) sonuç itibarıyla oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.12.2021 tarihli E. 2021/1534 K. 2021/6811 sayılı ilâmı.
[3] “Taraflar tacir olup, simsarlık sözleşme konusu taşınmazın fabrika olduğu da gözetildiğinde, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklanması nedeniyle nispi ticari dava olduğu açık olup, uyuşmazlığa bakmakla görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi oldu anlaşıldığından, davalı vekilinin mahkemenin görevine yönelik istinaf nedeni yerinde değildir.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 16.09.2021 tarihli, E. 2020/1945 K. 2021/1071 sayılı ilâmı.
[4] “…bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlediğinden, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak, mutlak ticari davalar arasında yer alması yada her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. Takibe konu yediemin ücret sözleşmesi 6098 Sayılı TBK’nun 561.maddesinde düzenlenmiş “saklama sözleşmesi” olup, davacı şirketin ticari işletmesi ile ilgili olduğu dosya kapsamı ile sabit olduğundan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.06.2020 tarih ve 2019/4-231 Esas – 2020/487 Karar sayılı kararında belirtilen, sadece bir tarafın ticari işletmesi ile ilgili olması halinde ticari dava sayılması gereken davalar kapsamındadır.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesinin 27.05.2021 tarihli, E. 2021/533 K. 2021/587 sayılı ilâmı.
“6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde mutlak ticari davalar “1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; …. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun …. saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda, davacıya ait aracın trafik ekiplerince davalı yediemin otoparkına getirildiği, davacı ve davalı arasında bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığı, davacının tacir olduğuna dair dosyada bir delilin de bulunmadığı anlaşılmakla uyuşmazlığın genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesinin 24.09.2020 tarihli, E. 2020/716 K. 2020/1672 sayılı ilâmı.
[5] Gerçek kişi tacirin söz konusu olması durumunda TTK m. 19/1 gereğince, borcun adi olmadığı ve uyuşmazlığın tacirin ticari işletmesinden kaynaklandığı varsayımı kabul edilmiştir.
[6] “…TTK’nun 3, 11, 12/11, 14, 18/1’inci maddeleri ve 2560 sayılı Kanun hükümleri uyarınca davalı ASKİ’nin tacir, davacının iddia ettiği olayın ise haksız fiil niteliğinde olduğu ve tacirin haksız fiilinden kaynaklanan tazminat davasının adli yargıda bakılması gerektiği nazara alınarak, işin esasına girilip sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay …’nin 2011/14111 ESAS-2012/20657 Karar sayılı emsal ilamı). Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davalı ASKİ yönünden adli yargının görevli olduğu, davacı ve davalının tacir olduğu, Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu gözetilerek sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile yargı yolu nedeniyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden davacı vekilinin istinaf istemi yerindedir.” İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 23.12.2021 tarihli, E. 2020/195 K. 2021/2820 sayılı ilâmı.